yasavul-hukuk


Hasta Ve Hekim Arasındaki İlişkinin Hukuki Niteliği


Sağlık hizmetlerinden faydalanma gereksinimi çevre kirliliği, hava şartları ve göç dalgalarıyla unutulan hastalıkların gün yüzüne çıkması gibi sebeplerle  günden güne artmıştır. Sağlık hizmetlerinden faydalanma talepleri arttıkça, hasta ve hekim arasındaki ilişkininin de niteliğinin belirlenmesi ve uyuşmazlık halinde belirlenen hukuki niteliğe göre çözüm sağlanması gerekmiştir. Tıbbi hizmetlerden yararlanan kişiler uygulama da ve doktrinde hasta olarak addedilir. Bireylerin sağlık hizmetlerinden yararlanma gereksinimi bedenen ya da ruhen olabilir, kişinin hasta olarak nitelendirilmesinde bu ayrım rol oynamayacaktır. Hasta ile hekim arasındaki ilişkinin hukuki niteliğine bakıldığı zaman; aralarındaki etkileşimin tek bir hukuki zemine oturtulmadığını, doktor tarafından tıbbi müdahalenin gerçekleştirilmesinde somut olay şartlarının göz önünde bulundurulacağını ve bu yüzden de doktor ile hastası arasındaki anlaşmazlığın konusu hakkında somut olaya uygulanacak hukuk kuralların değişiklik göstereceğini belirtmek gerekir. Hasta ile doktor arasında oluşan sözleşme, aslında “hekimlik sözleşmesi”, Türk Borçlar Kanunu ve benzeri kanunlarda düzenlenmeyen a-tipik bir sözleşmedir. Bu sözleşmede, doktor ile hasta arasında ya da hastanın temsilcisi, yakını ile doktor arasında kurulan, doktora teşhis ve tedavi hatta hastanın acısını dindirme, şikâyetini giderme edimi yükleyen, hasta veya temsilcisine de belirli bir ücret ödeme yükümlülüğü yükleyen bir sözleşme olarak tanımlayabiliriz. Hasta ile doktor arasındaki sözleşmesel ilişkinin hukuki niteliği ile ilgili farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu görüşler doğrultusunda, hekimlik sözleşmesini, eser sözleşmesi ya da vekalet sözleşmesinden biri olarak nitelendirenler haricinde, sözleşmenin kendine özgü, isimsiz bir iş görme sözleşmesi olduğunu kabul edenler de mevcuttur. Bazı durumlarda ise vekaletsiz iş görme hükümleri hekim ile hasta arasında uygulanmaktadır. Ayrıca doktorun tıbbi müdahale sonucunda hastasında kasten veya ihmalen zarar vermesi sonucunda uygun illiyet bağının varlığı da araştırılarak, doktorun haksız fiilden dolayı sorumluluğuna gidilebilecektir. I.HASTA VE HEKİM ARASINDAKI İLİŞKİNİN HUKUKSAL NİTELİĞİ Doktorluk mesleği icra edilirken oluşan sorunlar, tıbbın gelişimini günden güne arttırmıştır. Doktorun hatasından kaynaklanan malpraktisler veya doktora yüklenemez durumlarda ortaya çıkan komplikasyonların doğal sonucu olarak, küçük bir kusurun bile can kaybına sebep olması, doktoru teşhis ve tedavi aşamasında dikkat ve özen yükümlülüğü çerçevesinde dikkatli hareket etmek zorunda bırakmaktadır. Doktor ile hasta arasındaki ilişkininin çoğunlukla “sözleşme ilişki” olduğu kabul edilmiştir. Fakat Doktor ile hasta arasındaki bu sözleşmesel ilişki her durumda kabul görmez. Bazı durumlarda hasta ile hekim arasında sözleşme kurulamaz ve doktor açısından vekaletsiz iş görme durumu ortaya çıkar. Bu halde doktor hastasının rızasını almadan ancak onun üstün özel yararını gözeterek, hastanın menfaati için tıbbi müdahalede bulunur. Doktorun yaptığı bu şekilde bir tıbbi müdahalenin; hastanın üstün özel yararı ve menfaati olması sebebiyle hukuka aykırılık teşkil etmediğine kanaat getirilmektedir. Tüm bunların yanında Doktorun, objektif şartların varlığı halinde, hastasına verdiği bedensel veya ruhsal zararlar sonucunda haksız fiil sebebiyle sorumluluğu  da doğacaktır. Doktor ile hasta arasındaki ilişkinin hukuksal niteliğini doktrindeki fikirler ışığında dört ana başlıkta inceleyebiliriz. Bunlar ; A. Hasta ile doktor arasında Eser sözleşmesi ilişkisi görüşü, B. Hasta ile doktor arasında Vekalet sözleşmesi ilişkisi görüşü, C. Doktorun Vekaletsiz iş görme Sorumluluğu, D. Doktorun Haksız fiil Sorumluluğu. Bunlara ek olarak hasta ile doktor arasındaki sözleşmesel ilişkide olduğu gibi, hastane işletmecisi ile hasta arasında da, tıbbi müdahaleler sonucu ortaya çıkan zararlardan doğan sorumluluk, çoğunlukla “sözleşme” ilişkisine dayandırılmaktadır. Doktorun hastasına karşı sorumluluğuna ilişkin hükümler, uygun düştükçe somut olaya göre hastane işleteninin hastaya karşı sorumluluğu için de geçerlilik arz edecektir  . A.GENEL OLARAK VEKALET SÖZLEŞMESİ 1)TANIMI Vekalet Sözleşmesi Türk Borçlar Kanunun 502-514. Maddeleri arasında düzenlenmiştir. TBK md 502\I göre ;“Vekalet sözleşmesi vekilin vekalet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir “. Hükmü ile vekalet sözleşmesinin tanımı yapılmıştır. Geniş anlamda bir iş görme sözleşmesi olan vekalet sözleşmesinin taraflar arasında kurulması ile vekil, müvekkilin iradesini ve menfaatini gözeterek işlemi, kısmen bağımsız şekilde, dikkat ve özen yükümlülüğü çerçevesinde ve kesin bir süre olmaksızın yerine getirerek, vekalet verenin yararına olacak şekilde görülmesini üstlenir . Vekalet sözleşmesi aslında bir iş görme sözleşmesidir. Vekilin üstlendiği bu iş görme edimi sonunda, sonucun istenildiği gibi gerçekleşmemesi rizikosu müvekkile aittir.. Vekalet sözleşmenin kurulmasında, vekilin sır saklama yükümlülüğü, mesleki tecrübe ve bilgisi ölçütü ile edimi şahsen ifasının varlığı dikkate alındığında, vekil ile müvekkil arasındaki güven ilişkisinin önemi kendini gösterir. Burada bahsedilen güvenin niteliği, vekilin yeteneğine, bilgisine ve kişiliğine ilişkindir. 2)VEKALET SÖZLEŞMESİNİN UNSURLARI Madde metninde ki tanımından da yola çıkarak vekalet sözleşmesinin unsurlarını şöyle sıralayabiliriz; bir işlemin ifası ya da bir hizmetin sağlanması, işlemin vekalet verenin menfaati gözetilerek yapılması, yine iş veya işlemin vekilin sonuç rizikosunu taşımaması şartıyla ve vekil tarafından nispi bağımsızlık içinde yürütülmesi, belirli bir zaman ile sınırlandırılmaması, vekil ve müvekkilin her zaman vekalet ilişkisini sona erdirebilmesi, ücret ödenmesi ve tarafların birbirine uygun irade beyanları ile anlaşmasıdır. İş görme sözleşmelerinden biri olan vekalet sözleşmesinde iş görmenin fiilinin konusunu insan çabası oluşturur. Vekalet sözleşmesinde vekil, belirli bir konuda iş veya işlemi gerçekleştirmek için emek sarf ettiğinden, sözleşme “sürekli bir sözleşme” niteliğine haizdir. Bu yönüyle vekil konumunda olan doktorun, kendisine başvuran hastasına karşı gerçekleştirdiği, teşhis, tedavi gibi mesleki yükümlülüklerin, iş görmenin esas konusunu oluşturduğuna ve devamlılık teşkil ettiğine ilişkin uyuşmazlık yoktur. Vekalet sözleşmesinde doktorun üstlendiği iş görme unsuru, bazı maddi fiillerin gerçekleştirilmesiyle ilişkili olduğu için doktor açısından maddi anlamda bir iş görme borcu doğmuş olacaktır. 2.1) Bir İşin(Sağlık Hizmetinin) Görülmesi Ya Da Bir Hizmetin İfası TBK m. 502/1 . maddesinde  “Vekalet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi ya da işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir”. Hükmüne yer verilmiştir. Madde metninde de bahsedildiği gibi vekil bu sözleşme ile iş görme borcunu ifa etme yükümlülüğü altına girmektedir. Vekalet sözleşmesinde iş görme fiilini ifa edecek kişi vekil, bu iş görmeden menfaat elde edecek olan kişi ise vekalet verendir. Vekilin, vekalet sözleşmesinden kaynaklanan iş görme edimini hasta ve doktor arasındaki ilişki anlamında çoğunluklu maddi fiiller oluşturur . Vekalet ilişkisinde iş görmenin ediminin konusunu insanın emeği veya uğraşı oluşturduğuna yukarıda değinmiştim. Zira vekil kendi emeği ile müvekkilin ad ve hesabına, yine müvekkilin menfaati doğrultusunda hareket etmektedir. Bir doğrultuda çaba sarf etme hali gündeme geldiği için de vekalet sözleşmesinin süreklilik niteliğine haiz olduğu söylenilebilir. -  . Yukarıda da bahsettiğim gibi vekalet sözleşmesi kapsamında doktora yüklenen iş görme unsuru, mesleki tecrübe ve deneyim ile birlikte, maddi fiillerin gerçekleştirilmesi ile yakından ilişkili olduğu için sözleşmede maddi anlamda bir iş görme borcu mevcuttur. Türk Borçlar Kanunu 502/2 maddesine göre yasalarda düzenlenmiş iş görme sözleşmelerinin konusunu teşkil etmeyen çeşitli maddi fiiller,  vekalet sözleşmesinin kapsamı alanına girebilecektir. Örnek vermek gerekirse; doktorun hastaya tıbbi müdahalede bulunması, avukatın müvekkilin davasını üstlenmesi, öğretmenin öğrencisine talep halinde özel ders vermesi, serbest çalışan mimarın proje çizmesi gibi iş görmeler kanunda düzenlenmiş diğer iş görme sözleşmelerinin kapsamına dahil edilemediği sürece maddi fiillerle ilgili vekalet sözleşmesinin konusunu teşkil edebilir. [12]Yukarıda açıkladığım hususlardan da anlaşılacağı gibi, her iş görme ediminin vekalet sözleşmesinin konusunu oluşturacağından söz edemeyiz. Zira vekalet sözleşmesinin konusu, müvekkilin ad ve hesabına bir işin yürütülmesi veya hizmetin sürdürülmesi olması sebebiyle, başkasına devredilemeyen, kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların kullanılması, örneğin karı kocanın birbirini temsil hakkı, evlenme, evlilik dışı çocuğu tanıma, nişanlanma, evlat edinme gibi diğer hak ve işlemler vekalet sözleşmesine konu edilemez. Bu tür haklar temsil yolu ile kullanamayacağı gibi bunlara ilişkin işlemler de hak sahibinin şahsen kendinin yerine getirmesi gereken işlemlerdir. [13] 2.2) İşin Vekalet Verenin Yararına Görülmesi Vekalet sözleşmesi dar anlamda başkası menfaatine iş görme sözleşmesidir. Yani vekalet verenin işinin başkası eliyle görülebilmesini sağlar   İşi görülecek kişi vekalet verendir. Burada ki iş görmeden kasıt, vekalet verenin yararına bir işin yerine getirilmesi veya hizmetin ifa edilmesidir. . Sözleşmenin konusunu iş görme unsuru oluşturur. Uygulamada vekalet sözleşmesinin 3. Kişiler lehine de kurulduğu görülmektedir  .iş görmenin vekalet verenden başka birinin yararına yapılması halinde “üçüncü kişi yararına vekalet” doğmuş olacaktır. Burada vekil alacaklıya ifada bulunmak yerine alacaklının tayin edeceği 3.kişiye ifada bulunur. Örnek vermek gerekirse; vekalet verenin, kendinden başka birini tedavi ettirmek için hastanedeki bir doktorla kurmuş olduğu sözleşme veya 3.kişiye ders anlatması için bir öğretmenle anlaşması bir üçüncü kişi yararına vekalet sözleşmesidir. 2.3) Tarafların anlaşması Vekalet sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen rızai bir sözleşmedir. Sözleşme, tarafların ivazlı ve birbirlerine uygun şekilde irade beyanları ile kurulur. Türk Borçlar Kanunu m. 502 de de  ‘‘vekalet sözleşmesi’’ vurgusu ile vekalet ilişkisinin sözleşme niteliği taşıdığı açıkça ifade edilmiştir. Bu nedenle diğer sözleşme türlerinde olduğu gibi vekalet sözleşmesinin de karşılıklı anlaşma ile kurulması şarttır. 2.4) Vekilin Başarılı Sonuç Riskini Taşımaması Vekalet sözleşmesinin madde metnindeki tanımında yer verilmemişse de bu unsur doktrinde genellikle kabul edilmektedir. Vekilin görevi bir sonuca ulaşmak için o doğrultuda hareket etmektir. Yani fiili sonuca yöneliktir. Vekil müvekkiline karşı sonucu elde etmeyi değil sonuca ulaşmak için en iyi şekilde, özenle hareket etmeyi üstlenir. Vekalet sözleşmesi bu anlamda eser sözleşmesiyle ayrılır. Vekilin esas borcu edimin sonucuna değil sonuca yönelik fiilde bulunmaktır. Vekil, vekalet sözleşmesi ile belirli bir işi, sonucuna kavuşturma amacıyla üstlenir. Fakat üstlendiği işin sonucundan sorumlu değildir. Vekilin, sonuca yönelik fiillerini ve borcunu özenle yerine getirmesi borcun tamamlanması için yeterli olacaktır. Bu anlamda vekilin sorumluluğu sonuca yönelik değil, bir özen sorumluluğudur. Örneğin bir avukatın üstlendiği davada özen yükümlülüğünü yerine getirerek elinden gelen her şeyi yapmasına rağmen davanın kaybedilmesinden sorumlu olmayacağı veya bir doktorun hastasını iyileştirmek için gerekli tüm tıbbi müdahalelerde bulunması sonucu yine de hastanın durumunun kötüleşmesi halinde hekimin sorumluluğu olmayacaktır. Yargıtay da konu ile ilgili bir kararında da vekilin sorumluluğunun özen sorumluluğu olduğunu belirtmiştir. 2.5) Vekilin Nispeten Bağımsız olması Kural olarak vekil, vekalet verenin talimatlarına bağlıdır. Vekil, vekalet verenin talimatı olduğu halde ortaya çıkan, daha önce hesaplanamayan durumlar nedeniyle talimattan ayrılması gerektiği ve müvekkilden izin ya da onay almaya imkan bulanmadığında veya imkan bulunsa bile müvekkilin onay vereceği kesin olan hallerde talimattan ayrılabilir. Özelikle ücreti mukabilindeki vekaletin gündeme geldiği durumlarda hizmet sözleşmesi ile vekalet sözleşmesini birbirinden ayıran en önemli unsur bağımsızlıktır. Hekimin tedavi ettiği hastanın talimatlarıyla bağlılığı konusunda ise Tıbbi Deontoloji Nizam namesi’nin 6.maddesinde; “Tabip ve diş tabibi, sanat ve mesleğini icra ederken, hiçbir tesir ve nüfuza kapılmaksızın, vicdani ve mesleki kanaatine göre hareket eder. Tabip ve diş tabibi uygulayacağı edeceği tedaviyi belirlemede serbesttir.” Şeklinde düzenlenmiştir. Ayrıca Türk Tabipler Birliği’nin 11.10.1998 tarihinde kabul ettiği Hekimlik Meslek Etiği Kurallarına göre, hekimin otonomisi genel bir ilkedir ve 8. Maddeye bakıldığında; “Doktor, mesleğini uygularken vicdani ve mesleki bilimsel kanaatine göre hareket eder”. Sonuç olarak doktor, mesleğini icra ederken uyguladığı teşhis ve tedavileri aslında hastasının yönlendirmeleri çerçevesinde değil, meslek kuralları, tecrübesi ve vicdani kanaati ışığında, kısmen bağımsız bir şekilde icra edecektir. Doktorun otonomisi, kendi başına mesleki tecrübesi ile bir karar vermesinden doğar. Bu karar hastanın, doktorun uzmanlığı sebebiyle ona başvurması ve doktora ihtiyaç duymasında önem arz eder. Mesleki anlamda uzman olan doktorun da bu ihtiyaca cevap verebilmesi gerekir. İşte bu cevap “tıbbi bir karar” dır ve doktorun  mesleki özerkliğini, otonomisini yansıtır. Hasta ile doktor arasındaki sözleşmesel ilişkide, doktorun hastasının talimatlarıyla bağlı olmaması tıbbi yükümlülüklerine ve doktorun özen borcuna aykırı davranabileceği anlamına gelmez. Zaten hekimin yükümlülüklerini sadakat ve özen borcuna aykırı olmadan yerine getirmesi ve bu sırada da hastanın talimatlarıyla kısmen bağlı olması hekimin özerkliğinin sonucudur. 2.6) İşin Zamana Bağlı Olmaksızın Yapılması Vekil belli bir zamana bağlı olmadan işini görür. Özellikle tedavi sırasında tedavinin ne kadar süreceği aşağı yukarı belirlenebilirse de kesin süre tam olarak bilinemez.  Yargıtay’da bir kararında, bu hususu; “Vekillik sözleşmesinde, vekilin yüklendiği borcun yerine getirilmesi söz konusu olup, zamanın geçmesiyle sınırlı değildir” şeklinde ifade etmiştir  .  Fakat tedavi ile ilgili zamanın aşağı yukarı belirlenebilir olması mümkündür. Örnek verecek olursak; doktorun hastaya uygulayacağı ilaçların ne kadar süreyle verileceğini söylemesi veya kanser tedavisinde kullanılacak kemoterapinin süresinin saptanması mümkündür. 2.6) Ücret Vekalet sözleşmelerinde ücret zorunlu unsur değil ikincil unsurlar arasında tutulmaktadır.   Vekalet sözleşmesinde ücret unsurunun esaslı unsur olmamasının temeli Roma Hukuku’na kadar uzanmaktadır. Zira eski Roma’da vekalet ilişkisinde vekil ücret talep etmez, bu iş vekillerce bir gurur ve onur meselesi olarak görülürdü. Alman Medeni Kanunu’na göre de vekalet, ücretsiz bir iş görme sözleşmesiydi. TBK m. 502/3 maddesinde “Sözleşme veya teamül varsa vekil, ücrete hak kazanır” hükmüne yer verilmiştir. Madde metninden de anlaşılacağı gibi vekalet sözleşmesinde, ücret yasal bir unsur olmamasına rağmen sözleşme metninde bir hüküm varsa ya da teamül ücret ödenmesini gerektiriyorsa ancak bu durumda vekil müvekkilden ücret talep edebilecektir. Öğretide de doktorun ya da hastanenin,  sözleşmede kararlaştırılmışsa ya da teamül varsa ücrete hak kazanacağı kabul edilmektedir. Vekaletin ücrete tabi olmaması kuralı günümüzde her zaman geçerli değildir. Aslında ücret almadan başkası yararına iş görmek uygulamada istisnadır. Özellikle doktorluk, müşavirlik, mühendislik, avukatlık gibi serbest mesleklerin icra edilmesi karşılığında ücret ödenmesi gelenek gereğidir. Öyle ki avukatlık mesleğinin icra edilmesinde ücret alınması zorunlu olup alınmaması halinde avukatlar disiplin cezasına maruz kalabilmektedir. 2.7) Tarafların Sözleşmeyi Tek Taraflı Olarak Sonlandırabilmesi TBK’nın 512. maddesinde “Vekalet veren ve vekil, her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebilir. Fakat, uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren taraf, diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Madde metninden de anlaşılacağı gibi vekalet sözleşmesi bir sebebe gerek duyulmadan, tek taraflı irade beyanı ile her zaman fesh edilebilir. 3) Hasta ile Doktor Arasındaki Sözleşmesel İlişkinin Vekalet Sözleşmesi Olduğu Haller İnsanın doğumundan ölümüne kadar geçirdiği süreç içerisinde az veya çok kere fiziksel veya ruhsal bozukluklar ortaya çıkar. Bu bozukluklar hastalık olarak adlandırılır. Bu durumda kişi iyileşebilmek için hekimden yardım alır. Hekim de hastalığı bertaraf edebilmek için hastaya tıbbi müdahalede bulunur.  Tıbbi müdahaleyi “Tıp mesleğini ifa edenler tarafından, doğrudan veya dolaylı olacak şekilde hastalığı teşhis ve tedavi etmeye yönelik, tedavi edilemediği hallerde acıları dindirmek için hukuka uygun olarak gerçekleştirilen faaliyetler bütünüdür.”  şeklinde tanımlayabiliriz. Hasta ile hekim arasındaki ilişkinin hukuki niteliğinin vekalet ilişkisi olduğu görüşü öğretide oldukça yaygındır. Bu görüşe göre, doktor ile hastası arasında ilişki vekalet ilişkisidir. Vekalet sözleşmesinin unsurlarına bakıldığı zaman hekim ile hasta arasındaki ilişkide de vekalet sözleşmesinde olduğu gibi bir işin yapılması, hastanın tedavi edilmesi ve doktor tarafından hizmetin yerine getirilmesi mevzubahistir. Vekalet ilişkisinde doktorun hasta için uygulayacağı tedaviyi tayin etme ve uygulama özgürlüğüne mukabil, hasta da vekalet ilişkisinden dönme hakkını her zaman kullanabilecektir. Bu hakkın varlığı doktora, hasta lehine başvuracağı tedavinin her aşamasında hastayı bilgilendirme ve onayını(aydınlatılmış rıza) alma yükümlülüğü yükler. Tüm bunların yanında hastalığın tedavisi boyunca doktorun, hastaya herhangi bir tıbbi müdahaleyi dayatma veya tedaviye zorlama da hakkı yoktur. Doktorun sözleşmenin kurulma anından itibaren hastaya karşı üstlendiği temel edim, mesleki tecrübesi ile hastalığa ilişkin doğru tanıyı koymak tedaviyi dikkat ve özen yükümlülüğü çerçevesinde uygulamaktır.  Bu bağlamda,  hekim ilk olarak hastayı muayene ederek hastalığın ne olduğunu ortaya koymakla yükümlüdür. Doktorun yükümlülüğü, onun özenli araştırmaları neticesinde hastalıkla ilişkili tıbbi verileri, tam vaktinde, doğru ve eksiksiz bir şekilde inceleyerek, hastalığa teşhis koymasını gerektirir. Aksi halde, yani yanlış eksik veya geç araştırmalar sonucu hatalı teşhislerde bulunularak hastaya zarar vermesi, hekimi hukuki boyutta sorumluluğunu ortaya çıkaracaktır. Doktor ile hasta arasındaki sözleşme ilişkisi, sonucun taahhüt edilememesi, doktorun hatası olmaksızın başarısız sonuçlanan tıbbi müdahaleden sorumlu olmaması sebebiyle, aralarındaki sözleşmesel ilişkide, istisna ya da hizmet sözleşmelerinden çok vekalet ilişkisi karakteri daha ağır basmaktadır . Hasta ile doktor arasındaki sözleşmenin niteliğinin iş, hizmet ya da eser sözleşmesi yerine vekalet sözleşmesi olarak kabul edilmesinin temelinde yatan asıl sebep vekilin, iş veya hizmet sözleşmesinde ki tarafa nazaran daha kapsamlı bir hareket özgürlüğünün olmasıdır. Hizmet sözleşmesinde olduğu gibi doktor ile hasta arasında bir bağımlılık yoktur ve vekalet sözleşmesinde, diğer sözleşme türlerine nazaran vekile güven duyulması önem arz eder. Ayrıca eser ya da hizmet sözleşmeleri süreli şekilde kurulurken vekalet sözleşmesinde belirli bir süre yoktur. Doktor ile hasta arasındaki ilişkide de böyle bir süreye bağlılık söz konusu değildir. Zira tedavinin ne zaman sona ereceği her durumda belirli olamaz.  Bu durumda, Türk Borçlar Kanunu ilgili hükmüne göre “Vekâlete ilişkin hükümler, niteliklerine uygun düştükleri ölçüde, bu Kanunda düzenlenmemiş olan iş görme sözleşmelerine de uygulanır”. Buna göre hastalığı teşhis etmek ve doğru tedavi uygulamak borcu altında olan doktorum, vekil olarak kabul edilmesi yerinde bir yaklaşım olarak nitelendirilir. Hizmet sözleşmesinde işin işçi tarafından işverene bağlı olarak yürütülmesi, vekalet sözleşmesini hizmet sözleşmesinden; sonucun gerçekleşmemesi riskinin vekile ait olmaması ise, vekalet sözleşmesini istisna sözleşmesinden ayıran belirleyici unsurlardır. Hasta ile doktor arasındaki sözleşmede de hekimin süre ile bağlı olmaması ve hatası olmadan gerçekleştirdiği tıbbi müdahale sonucu oluşan olumsuz sonuçlardan sorumlu olmaması, hekim ile hasta arasındaki sözleşmesel ilişkinin niteliğinin vekalet sözleşmesi olduğu görüşünü tasdikler niteliktedir. Yine hekim eser sözleşmesinden farklı olarak vekalet ilişkisinde hastasına karşı nispi bağımlılık içinde hareket eder. Nispi Bağımlılık, hastanın yararına yönelik sonucu elde edebilmek için hekimin belli ölçüde, mesleki tecrübesi doğrultusunda karar verme zorunluluğu içinde bulunmasının doğal bir sonucudur. Hasta ile doktor arasındaki karşılıklı ilişkinini vekalet sözleşmesi ilişkisi olduğuna dair doktrinde görüş çokluğu bulunmaktadır. Hatta genel cerrahi girişimler vekalet sözleşmesi, estetik amaçlı cerrahi müdahaleler ise eser sözleşmesi olarak adlandırılmaktadır. Bununla birlikte hekim ve hastane ile hasta arasındaki sözleşmesel ilişkiye ve uyuşmazlıklara vekalet hükümleri uygulanması gerektiğini vurgulayan bir çok yüksek mahkeme kararları mevcuttur. Yargıtay bir kararında; “Davacı küçük oğlu Y.’İ, Sakatlar Derneğinin sünnet düğününde sünnet eden T.’nin kusurlu ameliyat dolayısıyla tenasül uzvunu devamlı surette sakat bıraktığını ifade ile maddi ve manevi tazminatla ameliyat masraflarını istemiştir. Dava, hatalı sünnet işleminin yapılmış olmaktan doğan maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir. İhtilafın mevzuunu teşkil eden sünnet ameliyatı bir vekalet akdine dayanmaktadır.” hükmüne yer vererek hasta-doktor arasındaki ilişkinin vekalet ilişkisi olduğunu belirtmiştir. Yine Farklı bir kararda Yargıtay  “Taraflar arasındaki ilişki, vekalet sözleşmesine dayanmaktadır. Vekil, iş görürken sonucun elde edilmemesinden değil, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa, sorumluluğunun unsuru olarak kabul edilmelidir.”  hükmüne yer vermiştir. B.GENEL OLARAK ESER SÖZLEŞMESİ 1) TANIMI Türk Borçlar Kanunu MADDE 470’e göre Eser sözleşmesi,” yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” Madde metninde de anlatıldığı gibi, eser sözleşmesi yüklenicinin bir eser yaratma borcu karşılığında iş sahibinin bir ücret ödeme borcunu içerdiği ivazlı bir sözleşme olduğu anlaşılmaktadır. Yüklenicinin üstlendiği iş sonucunda sözleşmenin konusunu oluşturan şey üzerinde değişiklik yapılarak söz konusu maddi şeyin ortaya çıktığı bütün hallerde, maddi bir eser vardır. Buna göre maddi eser, (örneğin, elbise dikimi, diş protezi, tesisat tamiri, duvarın boyanması, bina inşa edilmesinde olduğu gibi) yüklenicinin üretmeyi, imal etmeyi veya tasarlamayı taahhüt ettiği taşınır veya taşınmaz yeni bir şey olabilir Ya da zaten var olan bir taşınır veya taşınmaz üzerinde gerçekleştirilecek değişikliklerin sonucu da maddi eserdir. Aynı zamanda insan vücudu üzerinde gerçekleştirilen estetik nitelikli operasyonlar da maddi eser niteliğinde kabul edilir. Yargıtay kararlarına bakıldığında, dişprotezi yapımı da eser vasfı taşıdığı kabul edildiği için eser sözleşmesinin kapsamında sayılacaktır. Önemli olan insan emeği ürünü olan çalışmanın bir bütün teşkil etmesi, ortaya konulmasıdır. İstisna sözleşmesi ile vekalet sözleşmesini birbirinden ayıran en belirgin fark, vekalet sözleşmesinde yüklenici(doktor) sonucu garanti etmezken, istisna sözleşmesinde yüklenici garanti ettiği sonucu inşa etmeyi yüklenir. İstisna sözleşmesi, iki tarafa borç yükleyen karşılıklı ve rızai bir sözleşmedir. Sözleşmenin kurulması için tarafların birbirine uygun ve karşılıklı bir şekilde iradelerini beyan etmeleri yeterlidir. Yine borçlar hukukunda şekil serbestisi ilkesi esas olduğu için istisna sözleşmesinin kurulması da kanun tarafından kural olarak özel bir şekil şartına tabii tutulmamıştır. 2) UNSURLARI 2.1) Eser Meydana Getirme TBK madde 470’de  ‘’bir eser meydana getirme’’ kavramından bahsedilmiştir. Eser meydana getirme kavramı bir nesneyi tamir etmek, onarmak, bozmak ya da inşa etmek fiillerinin tamamını kapsar. Taşınır-taşınmaz malların yanında sonucu taahhüt edilebilen, bütünlük arz eden gayri maddi mallarda eser statüsünde sayılırlar.  “Eser” kavramı ile anlatılmak istenen belirli bir çalışma sonucunda maddi bir şey ortaya çıkarmaktır. Kanun hükmüne geçen “eser meydana getirme” ibaresinden sadece bir şeyin yeniden yaratılması değil o şeyin onarım, değiştirme, yıkılması anlamı da çıkmaktadır. Var olan bir şeyin onarımı, bakımı veya değiştirilmesi de eser sözleşmesinin kapsamına girer .Yukarıda bahsettiğim gibi maddi olmayan ama kendini gösteren şeyler de eser niteliği kazanır. Yani örneğin sözlü olarak verilen bilimsel bir mütalaa geniş anlamda eser sayılamazken, bu mütalaanın yazıya dökülerek somut bir nitelik kazanması ile, mütalaa eser niteliğine haiz olmuş olur. Aynı şekilde senarist tarafından yazılan bir senaryo da, bestelenen müzik de yine eser niteliği taşır. [48] 2.2) Bedel Ödeme Eser sözleşmesinin bir diğer unsuru, ortaya çıkarılacak eser karşılığında, işin asıl sahibinin bedel ödeme yükümlülüğü altına girmiş olmasıdır. . Eser sözleşmesinin ivazlı bir sözleşme olduğundan yukarıda bahsetmiştim. Bunun sonucu olarak da “ücret” sözleşmenin unsurunu oluşturur. Yüklenici belirli bir ücret karşılığında eseri meydana getirir. Eser bedelinin herhangi bir sebepten dolayı belirlenmemesi durumunda Türk Borçlar Kanunu m. 481 taraflara yol gösterici nitelikte olacaktır; bu maddeye göre ‘’Eserin bedeli önceden belirlenmemiş veya yaklaşık olarak belirlenmişse bedel, yapıldığı yer ve zamanda eserin değerine ve yüklenicinin giderine bakılarak belirlenir.’’ Yani tarafların sözleşme metninde veya aralarında anlaşarak ödenecek bedelin miktarını kararlaştırmamaları halinde de eser sözleşmesi varlığını koruyacaktır. 2.3) Tarafların Anlaşması Anlaşma unsuru, taraflar arasındaki sözleşmelerin uygun şekilde kurulabilmesi için genel nitelikli, esaslı bir unsurdur. Anlaşma unsuru genel niteliği itibariyle diğer sözleşmelerde olduğu gibi eser sözleşmesinin de kurulabilmesi için gereklidir. Eser sözleşmesi tarafların karşılıklı irade beyanlarını açıklamalarıyla kurulur. Türk Borçlar Kanunu’nun 2.maddesinde belirtildiği gibi, tarafların sözleşmenin esaslı unsurları üzerinde anlaşmaları sözleşmenin kurulması için yeterlidir. 3)Hekim İle Hasta Arasında Eser Sözleşmesinin Uygulanacağı Haller Eser sözleşmesinde taraflar eser meydan getirme karşılığında ödenecek bedel konusunda anlaşırlar. İstisna (eser) sözleşmesi ile vekalet sözleşmesini birbirinden ayıran en belirgin fark; vekalet sözleşmesinde sonuç vaat edilmezken eser sözleşmesinde yüklenici iş sahibine sonuç taahhüdünde bulunur. Hasta ile doktor arasındaki sözleşmesel ilişki açısından incelendiğinde istisnalar haricinde, doktor hiç bir zaman hastasına bir eser inşa etmeyi garanti etmemektedir. Buradaki istisnaların nerdeyse tamamı estetik operasyonlar  -52 ve protez ve diş yapımında görülür. Buna göre diş doktorunun, dişe dolgu ya da kanal tedavi yapması yerine, implant diş (protez) ya da kaplama işi yapması ve yine bir dahiliye doktorunun hastalığı tedavi amacıyla ameliyat değil de estetik amacıyla tıbbi girişimde bulunmadı (mesela yüz gerdirme operasyonu), eser sözleşmesinin konusunu oluşturur. Yargıtay kararlarında çoğunluklu   “ esnektik ameliyatta ameliyatı yapan hekim, estetik görünüm konusunda belli bir teminat vermişse taraflar arasındaki sözleşme eser sözleşmesidir.” şeklinde hüküm kurulmuştur. Bu anlamda hekimin hizmette bulunması yeterli olmayıp müdahale konusu olan eserin sonucunun garanti edilmesi de söz konusudur ve garanti edilen sonuç meydana gelmezse hekimin sorumluluğu doğacaktır.   Ayrıca Yargıtay, doktorun dudak estetiği ameliyatı için kendisine başvuran hastasının, ameliyattan önce fotoğraflarını çekerek ve ortaya çıkacak yeni görünüm üzerinde hasta ile birlikte düzenlemeler yapmasını sonucun garanti edilmesi olarak nitelendirmiştir. Yargıtay bir kararında ;  “Eser sözleşmesinde yüklenici, üstlendiği işi kendisine duyulan güvene uygun olarak sadakat ve özenle yapmak, iş sahibine zarar verecek her türlü davranıştan kaçınmak zorundadır “ hükmüne yer vermiştir. Buna göre vekalet sözleşmesinde de olduğu gibi eser sözleşmesinde de eser meydana getiren müteahhit işini dikkat ve özen yükümlülüğü çerçevesinde, özveri ile yapmakla borçludur. Toparlayacak olursa doktorun kalp ameliyatı, kırık tedavisi, beyin ameliyatı gibi genel cerrahi müdahaleleri vekalet sözleşmesi kapsamında değerlendirilirken estetik amaçlı cerrahi müdahaleler eser sözleşmesi kapsamında değerlendirilir. “Eser” kavramından ne anlaşılacağı kanunda açıkça belirtilmemişse de insan emeği ile imal edilerek, bozularak veya tamir edilerek oluşan, maddi bütünlük arz eden, belirli bir değeri olan nesneler eser olarak kabul edilebilir. Güzelleşme amaçlı tıbbi girişimlerde, doktor ile hasta ilişkilerinde, eser sözleşmesinin tarafları olan yüklenici yerinde doktor, iş sahibi yerinde ise hasta bulunmaktadır. Sözleşmenin esas amacı yüklenici tarafından eser meydana getirme (burun ameliyatı, boyun germe, protez diş) ve karşılığında da ücrete hak kazanmaktır. Yukarıda verilen örneklerden de anlaşılacağı gibi hekim ile hasta arasındaki ilişkiyi eser sözleşmesi olarak nitelendirmek istisnai bir durumdur. Uygulamada ve doktrindeki genel kabule göre, doktor, hastasına bir eser meydana getirmeyi vaat etmez, yalnızca hastalığı teşhis ve tedavi eder. Doktorun hastasına muayene sırasında bir eser meydana getirmeyi vaat ettiği durumlarda,  hasta ile doktor arası ilişkiye eser sözleşmesi hükümleri uygulanır. II.TIBBİ FAALİYETLER NEDENİYLE OLUŞAN HUKUKİ DURUMLAR 1)Vekaletsiz İş Görme Vekaletsiz iş görme ile ilgili hükümler TBK ‘nın 526 - 531. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Kanunda açıkça tanımı yapılmasa da vekaletsiz iş görme, bir kimsenin yetkisi olmadan iş sahibi hesabına iş görmesinden doğan hukuki bir ilişki olarak açıklanabilir.  İş görme edimi içeresinde “maddi fiiller” ile birlikte “hukuki işlemleri” de barındırır.  Örneğin, komşunun patlayan araba lastiklerini değiştirmek de, şehir dışındaki arkadaşının ahırındaki hayvanları beslemek de iş görme edimi kapsamına girer. Esas olan, iş görenin, işin yürütülmesi ile ilgili kanundan ya da sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunmamasıdır. Yani iş görenin işini gördüğü kişi tarafından, işini görme konusunda bir vekalete sahip olmamasıdır. Vekaletsiz iş görme hali kendi içinde caiz (gerçek olan) vekaletsiz iş görme ve caiz olmayan(gerçek olmayan)vekaletsiz iş görme olarak iki başlığa ayrılır.  Caiz olan gerçek vekaletsiz iş görmede, işi yürüten kişi, iş sahibinin menfaatine uygun olarak işe başlamıştır; buna karşılık caiz olmayan iş görmede ise vekaletsiz iş gören,  iş sahibinin menfaatine uygun olduğunu zannetse de yanılmıştır, iş sahibinin menfaatine uygun olmayan, yasaklanan bir işi ya da iş sahibi tarafından özellikle istenmeyen bir işi görmektedir.   İş sahibinin caiz olmayan iş görmeye sonradan icazet vermesi mümkündür. 2) Doktorun Vekaletsiz Olarak İş Gördüğü Durumlar Acil durumlarda ya da ameliyat esnasında tıbbi müdahalenin genişletilmesi ihtiyacı olan hallerde herhangi bir sözleşme ilişkisi kurulma olanağı olmadığından vekaletsiz iş görme söz konusu olacaktır. Ancak acil bir durumda bilinci kapalı olan bir insanın bedeni üzerinde yapılan tıbbi müdahale ile ilgili hastanın rızası alınmamış olsa dahi acil durum var olduğundan  ve tıbbi girişim hastanın menfaati için yapıldığından, ayrıca bilincinin kapalı olması halinde hastanın rızası da aranamayacağından bu durum hukuka uygun vekaletsiz iş görme olarak nitelendirilmektedir.  Bu durumda, müdahalede bulunan doktor hastayı oluşabilecek ileri derece bir zarardan korumak için yani bir fayda sağlamak için girişimi gerçekleştirmektedir. Aksine müdahalede bulunmaması halinde doktorun sorumluluğu doğacaktır. Bu yüzden müdahale haksız, hukuka aykırı sayılmayacaktır. Örnek vermek gerekirse, bilinci kapalı bir hastaya, hekimin yapacağı müdahale vekaletsiz iş görme hükümlerine göre değerlendirilir ve hukuka aykırılık teşkil etmeyeceği kabul edilir. Yine bunun gibi, bir gezi esnasında aniden fenalaşan bir kişiye, ya da trafik kazasına denk gelen bir doktorun yaralılara ilk müdahalede bulunması vekaletsiz iş görme hükümlerine göre nitelendirilecektir. Böyle durumlarda, doktorun müdahalesi, hastanın üstün özel yararına, menfaatine ve varlığı kabul edilen rızasına göre yerinde bir tıbbi girişim olduğundan, müdahalenin haksız fiil olarak kabulü mümkün olmayacaktır. Zira Tıbbi Deontoloji Nizamnamesinin 3’üncü maddesi uyarınca  “Tabip, vazifesi ve ihtisası ne olursa olsun, gerekli bakımın sağlanamadığı acil vakalarda, mücbir sebep olmadıkça ilk yardımda bulunur.” şeklinde ifade edilmektedir. Bunun yanında Türk Medeni Kanunu’nun 34. maddesinde de daha üstün nitelikte bir faydanın var olduğu durumlarda hastanın açık rızası olmasa bile gerçekleştirilecek her türlü girişimin hastanın daha üstün yararının, menfaatinin bulunması sebebiyle hukuka uygun kabul edileceği hüküm altına alınmıştır. Hasta doktor ilişkisi içinde vekaletsiz iş görme durumunda doktor açısından sözleşme dışı “zorunluluk hali” vardır. Hastaya zorunluluk hali sebebiyle müdahale eden hekim, hastanın kendine gelmesinden sonra hasta ya da hasta yakınları doktorun tedaviye devam etmesini isterlerse artık vekaletsiz iş görme hali anlamını yitirir ve taraflar arasında vekalet sözleşmesi kurulmuş olur.   Doktorun acil durum halinde hastanın tedaviyi daha önceden açıkça istemediğini bilmesine rağmen hastalığı tedavi etmesi halinde, doktor tarafından caiz olmayan vekaletsiz iş görme gündeme gelir.   Doktor tarafından hastanın veya yakınlarının rızası alınmadan daha doğrusu kişilerin müdahaleye rızası olmadığı bilinerek yapılan vekaletsiz iş görme şeklindeki tıbbi girişimler doktoru, söz konusu tıbbi müdahaleler sebebiyle meydana gelen zararlardan dolayı sorumlu kılar. Yine hekim bilinci kapalı hastaya ilk yardımda bulunmuş veya tedavi sağlamışsa, bu sırada sebep olduğu hatalar nedeniyle sorumluluğu TBK’nın vekaletsiz iş görme hükümlerine göre yorumlanır. 3)Hekimin Haksız Fiil Sorumluluğu Haksız fiil tanımı Türk Borçlar Kanunun 49.maddesinde yapılmıştır. Kanun metnine göre “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür”. Haksız fiil sorumluluğu, sonucunu öngörerek kasten, ihmalen ya da özensiz davranışlar sebebiyle verilen zarardan doğar. Haksız fiilin varlığından bahsedebilmek ve haksız fiil sebebiyle sorumluluk doğması belirli şartların varlığına bağlıdır. Bunlar; Bir zararın doğmalıdır, İşlenen fiilin haksız bir fiil olmalıdır, Kusur veya ihmalin var olmalıdır, Zarar ile  haksız fiil arasında, illiyet bağı bulunmalıdır . Kusur, kasıt veya ihmal şeklinde olabilir. Hekimlik uygulamasında kasıt şeklinde kusura nadiren rastlanır. Mesela, doktorun daha büyük meblağda bir tedavi ücreti kazanabilmek amacıyla tedavi süresini bilerek uzatmak gibi . İhmalde ise doktor yapması gereken tıbbi müdahaleyi önemsemediği için yapmaması ya da geç yapması şeklinde ortaya çıkar. Doktorun hatalı müdahalesi uygulamada malpraktis olarak adlandırılır. malpraktisler sebebiyle idari ve cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalmasının yanında tazminat sorumluluğu da doğmaktadır. Tazminat sorumluluğunun sebebi hasta ve hekim arasındaki sözleşmeye aykırılık veya ihlali şeklinde olabileceği gibi haksız fiilden de doğmuş olabilir. Hasta ve doktor arasında sözleşmenin var olduğu durumlarda hukuka aykırılık sözleşmenin ihlal edilmesi şeklinde karşımıza çıkar. Sözleşmenin ihlal edilmesi sıklıkla doktorun özen yükümlülüğüne aykırılığı ya da sözleşmeden doğan borçlarını ihlal etmesiyle gerçekleşir. Dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlali ile zaten akabinde  malpraktisi doğurur. Sonuç Yukarıda açıkladığım bilgiler doğrultusunda, hasta ile doktor arasındaki hukuksal ilişkinin niteliği genel itibari ile vekalet sözleşmesine dayansa da bazı durumlarda eser sözleşmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Estetik operasyonlar gibi hekimin bir eser meydana getirme taahhüdünde bulunduğu durumlar dışındaki tıbbi müdahalelerde vekalet sözleşmesi hükümleri uygulanacağı uygulamada ve doktrinde kabul edilmiştir. Fakat hekim ile hasta arasındaki ilişkilerin sağlık ve yaşam hakkı gibi çok önemli konuları kapsaması ve genel hizmet sözleşmelerinin sınırlarının yetersiz olması sebebiyle, hasta ve hekim arasında kurulan sözleşmenin kendine özgü bir sözleşme olması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Hasta ile hekim arasında sözleşme kurulabilmesi için aranan ilk şart tarafların anlaşmasıdır. Yani hastanın özellikle tıbbi müdahaleye rızasının varlığı aranır. Bunun sonucu olarak da hekimin mesleğini uygulama görevine dayalı kabulü mevcut olmalıdır. Fakat bazı hallerde hastanın rızası aranmaksızın hekim müdahalede bulunabilir. Bu durumda hekim için vekaletsiz iş görme durumu ortaya çıkmaktadır. Bilinci kapalı şekilde acile getirilen hastaya rıza aranmaksızın tıbbi müdahalede bulunmak hekimin vekaletsiz iş görmesine örnek gösterilebilir. KAYNAKÇA 1. ALKANAT, Murat :  Tıbbi Müdahalelerden Doğan Hukuki Sorumluluk ,2002 ,cilt 11, sayı 2. AKKURT, Sinan Sami: TÜRK ÖZEL HUKUKUNDA İŞ SÖZLEŞMESİ İLE ESER SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN BAŞLICA YÜKÜMLÜLÜKLER VE ANILAN SÖZLEŞMELERDEN AYIRT EDİLMESİ, ,Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 10, Sayı 2, 2008 3. AKSOY, Hüseyin Can: Vekaletsiz İş Görende İşi Vekaletsiz Olarak Görme Bilinci Aranmalı Mıdır? 2017/1,Ankara Barosu Dergisi. 4. ARAL, Fahrettin /AYRANCI, Hasan: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 10. Baskı, Ankara, 2014. 5. AVCI, Ali :TÜRK BORÇLAR KANUNUNDA YÜKLENİCİNİN SADAKAT VE ÖZEN BORCU,TBB Dergisi.sf.368-394. 6. BAŞAĞAOĞLU, İbrahim /ATAÇ, Adnan: Hekimin Hastasına Sözleşmeden Doğan Borçları, Türkiye Klinikleri, ANKARA,sf.253-257, 2003. 7. ÇELİK AHMET ÇELİK, ESER SÖZLEŞMESİ YAPIM, BAKIM, ONARIM VE YÜKÜMLENİM SÖZLEŞMELERİ. 8. DEMİR, Nureddin : İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Vekâlet Sözleşmesi ve Kötüye Kullanılması  Yüksek Lisans Tezi, 2008. 9. EREN, Fikret: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Ankara, Yetkin, 2014. 10. GÜNEŞ, Bahu : Hekimin Hukuki Sorumluluğu, İstanbul, 2016. 11. GÜLAY, Zeynep: Sağlık Hukukunda Hekim İle Hasta Ve Hasta İle Hastane Arası İlişkinin Hukuki Niteliği ,Mondaq, 2019. 12. GÜMÜŞ, Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 2013. 13. HAKERİ, Hakan: TIP HUKUKU ,Seçkin, İstanbul , 2018. 14. HUDATLI, Orhan : ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÖZEL HUKUK (MEDENİ HUKUK) ANABİLİM DALI, ESER SÖZLEŞMESİNDE YÜKLENİCİNİN TEMERRÜDÜNÜN SONUÇLARI, Yüksek Lisans Tezi , Ankara- 2016. 15. KÜRŞAT, Zekeriya, “Eser Ve Vekâlet Sözleşmelerinin Nitelendirilmesi Sorunu Ve Nitelendirmenin Hükmü”, İÜHFM, Cilt: 67, Sayı: 1-2, Yıl: 2009. 16. ÖZDEN MERHACI, Selin :  Haksız Fiiller Hukukuna Genel Bir Bakış ve İhmale Dayanan Haksız Fiiller, Ankara Barosu Dergisi 2012/4. 17. ÖZPINAR, Berna : Tıbbi Müdahalede Kötü Uygulamanın Hukuki Sonuçları ,Ankara Barosu,2007. 18. PETEK, Hakan: GÜZELLEŞTİRME AMAÇLI ESTETİK AMELİYATLARDAN KAYNAKLANAN HUKUKİ SORUMLULUK,Dergipark,.sf.177-236. 19. ŞENYÜZ, Doğan, Borçlar Hukuku, Genel ve Özel Hükümler, 5. Baskı, Bursa, Ekin, 2011. 20. SAVAŞ, Halide, ÖZEL HASTANELERIN VE DOKTORLARIN TIBBİ FAALİYETLERDEN DOĞAN HUKUKİ SORUMLULUKLARININ İRDELENMESİ , İSTANBUL BAROSU DERGİSİ ,Cilt: 81,Sayı: 3. 21. SEÇER, Öz: Vekalet Sözleşmesinin Vekalete Özgü Sebeplerle Sona Ermesi, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Özel Sayı, Cilt 2, Yıl 2015. 22. SUNAY, Özgür: Türk Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Dergisi C:13, Sayı1,2005. 23. TAY, Serhat ,Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, VEKALET SÖZLEŞMESİNDE VEKİLİN ŞAHSEN İFA BORCU ,Yüksek Lisans Tezi Ankara, 2017. 24. TEKİN, Leyla, Marmara Üniversitesi Özel Hukuk Anabilim Dalı, Vekilin Müvekkilin Talimatlarına Uyma Yükümlülüğü, Yüksek Lisans Tezi ,2010. 25. TEKBEN, Tuğçe: Hekim İle Hasta Arasındaki İlişkinin Vekalet Sözleşmesi Hükümleri Çerçevesinde Değerlendirilmesi, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: VIII/2-IX/1, Özel Sayı, Prof. Dr. Erhan Adal’a Armağan İstanbul, 2011-2012. 26. TURGUT,Cemile:HekimileHastanınHukukiİlişkisi,(http://www.tpog.org.tr/uploads/19_Sunum/13.00%20-%20Cemile%20Turgut.pdf). 27. TÜMKAYA AŞKAR, Pelin: ESER SÖZLEŞMESİNİN BEKLENİLMEYEN HALLER NEDENİYLE FESHİ VEYA SÖZLEŞME BEDELİNİN ARTTIRILMASI,  Bahçeşehir Üniversitesi Özel Hukuk Bölümü Yüksek Lisans Tezi , İstanbul ,2010. 28. ULUSLU, Çağrı Şükrü: İSTANBUL BAROSU DERGİSİ, Cilt: 87 , Sayı: 6 , Yıl: 2013. 29. UYGUR, Atiye : T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÖZEL HUKUK ANABİLİM  DALI ,HEKİMİN SÖZLEŞMEDEN DOĞAN SORUMLULUĞU Doktora Tezi, Ankara-2009. 30. ÜLKER, Çağrı, HASTANEYE KABUL SÖZLEŞMESİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ Yüksek Lisans Tezi ,İstanbul, 2017. 31. YAVUZ, Cevdet /ACAR, Faruk /ÖZEN, Burak: Borçlar Hukuku Dersleri(Özel Hükümler), 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na göre Güncellenmiş ve Yenilenmiş 13. baskı, İstanbul, 2014. 32. YEŞİLLER, Fatma Begüm, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı HEKİMLİK SÖZLEŞMESİ VE HEKİMİN SÖZLEŞMEDEN DOĞAN SORUMLULUĞU ,2019, Ankara 33. YILMAZ, Abdulkadir :ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÖZEL HUKUK ANABİLİM DALI, YÜKSEKLİSANS TEZİ, HEKİMİN HASTAYI AYDINLATMA  YÜKÜMLÜLÜĞÜ 2015. 34. YÜKSEL, Sera Reyhani (Hukuk, Ekonomi ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi), Sayı: 134, VEKÂLET SÖZLEŞMESİNDE VEKÂLET VERENİN (MÜVEKKİLİN) BORÇLARI ,Aralık 2013. 35. ZEVKLİLER, Aydın /GÖKYAYLA, K. Emre: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 15. Baskı, Ankara, 2015. 36. www.doktrindetartismali.blogspot.com/2018/04/eser-istisna-sozlesmesinin-unsurlari

Kategori:


Etiketler:

Adres

Halkalı Merkez Mahallesi, Fatih Caddesi Halkalı 24 Plaza, Kat:5 - D:55


Telefon

0538 330 36 60


E-posta

destek@yasavulhukuk.com