yasavul-hukuk


Babalık Davası


4721 sayılı Medeni Kanunda düzenlenen babalık davasının amacı, evlilik dışı ilişkiden doğan ve hiç bir erkeğe soybağı ilişkisi yönünden bağlı bulunmayan çocukların, babaları yönünden hukuki olarak soybağı ilişkisinin, hâkim hükmü ile kurulmasını sağlamaktır. 2002 yılına kadar yürürlükte olan 743 sayılı Eski Medeni Kanunumuzun soybağı ile ilgili hükümlerinde, 4721 sayılı Medeni Kanunumuz yeni değişiklikler getirmiştir. Babalık davası da bu değişikliklerden önemli derecede etkilenmiştir. Bu değişikliklerin nedeni, ulusal ve uluslararası hukukta çocuk haklarının gittikçe önem kazanmasından kaynaklanmaktadır. Evlilik dışı ilişkiden doğan çocuklar da, genel olarak tüm çocuklar lehine oluşan hukuki gelişmelerden, en olumlu yönden etkilenen çocuk grubu olduğunu söyleyebiliriz. 2. GENEL OLARAK SOYBAĞI KAVRAMI VE ÇEŞİTLERİ A. SOYBAĞI KAVRAMI Geniş anlamda soybağı; bir kimsenin üstsoyu ile olan kan bağını, biyolojik bağlılığı ifade eder. Bu anlamda soybağı; bir kimsenin ana-babası, büyük ana-büyük babaları, nine ve dedeleriyle olan bağlılığı ifade eden, bunları içine alan bir terimdir . Dar anlamda soybağı ise; bir kimse ile sadece ana babası arasındaki bağı ifade eder . B. SOYBAĞININ TÜRLERİ a) Doğal Soybağı - Hukuki Soybağı Bir çocuk dünyaya geldiğinde, bu çocuğun doğmasına sebebiyet veren bir erkek ve bir de kadın mevcuttur. Bu kimseler ile doğan çocuk arasında, genetik bir bağlantı bulunur. Hatta anası ve babası bilinmeyen çocuklarda dahi durum bu şekildedir. İşte bir çocuk ile genetik olarak bağlı bulunduğu erkek ve kadın arasındaki bağa, doğal soybağı denir . Hukuk ise sadece bu doğal gerçeklikle hareket etmez. Bu nedenle hukuki alanda doğal soybağı kavramının yerine, hukuki soybağı kavramı karşımıza çıkar. Hukuki soybağı, hukukun aradığı bir takım koşulların gerçekleşmesi halinde, bir çocuğun soybağı yönünden bir kadın veya bir erkeğe bağlanmasını sağlayan ve hukuki alanda pek çok sonuç doğuran bağ olarak tanımlanabilir . Hukuki analık veya babalık, her zaman genetik analık ve babalık ile örtüşmez. Bu en çok da çocuk ile baba arasındaki soybağı ilişkisinde kendini gösterir. Örneğin bir kadın evliyken, kocası haricinde bir erkekle cinsel ilişkisi sonucu bir çocuk sahibi olsa, çocuk ile  genetik babası arasında doğal bir soybağı ilişkisi vardır. Ancak bu çocuğun soybağı reddedilmediği sürece (TMK md. 286-281) hukuk, doğan çocuk ile koca arasında soybağı ilişkisi olduğunu kabul eder çünkü ana ile evli bulunan ve bu nedenle kocanın babalığı karinesine göre (TMK md. 285) baba sayılan kocadır. b) Gerçek Soybağı-Yapay Soybağı Gerçek soybağı temelinde kan bağına dayanıp da yasanın aradığı koşulların tamam olmasıyla hukukilik kazanan soybağıdır. Buna karşılık, çocuk ile ana baba arasında kan bağına dayanan bir bağ olmaksızın temelde bir hukuki işlem olan ve bu işleme dayanarak (evlatlık sözleşmesi) kurulan soybağı yapay (sun’i) (akdi) soybağıdır . Hukuki soybağı olarak adlandırdığımız, hukuk düzenince tanınan soybağı da, kuruluş temelinden hareketle ikiye ayrılmaktadır. Bunlardan ilki, çocuk ile ana ve babası arasındaki genetik ilişkinin temel alındığı soybağıdır ki, bu soybağı doktrinde genel olarak gerçek soybağı olarak adlandırılmaktadır . Hakiki soybağı hukuk tarafından, yukarıda görüldüğü üzere genetik ilişkiye veya bu ilişkinin bulunduğu varsayımına dayanarak kurulmaktadır. Ancak soybağı ilişkisini hukuki anlamda kuran bir başka kaynak daha vardır bu da evlat edinmedir. Evlat edinme Medeni Kanunumuzun 305 ve 320. maddeleri arasında düzenlenen ve evlat edinme sonucunda evlat edinen ile evlat edinilen arasında soybağı ilişkisinin kurulmasını sağlayan hukuki bir yoldur. Hukukumuz açısından evlat edinme yolu ile soybağı ilişkisi, mahkeme kararıyla kurulur (TMK md. 315). Evlat edinme sonucunda oluşan bu soybağı, yapay soybağı olarak adlandırılmaktadır . Bunun nedeni ise evlat edinenle evlat edinilen arasında genetik bir bağ olmasının evlat edinme için bir şart olarak aranmaması ve çoğunlukla evlat edinen ile evlat edinilen arasında da, böyle bir bağın bulunmamasıdır. 3. SOYBAĞININ KURULMASI A. ANA AÇISINDAN SOĞBAĞININ KURULMASI Evlilik içi-evlilik dışı çocuk ayırımını ortadan kaldıran yeni Medeni Kanun ’un 282. maddesinde de çocuk ile ana arasındaki soybağı doğumla kurulur” hükmü getirilerek, çocuğun anasının onu doğuran kadın olduğu ilkesi kabul edilmiştir. Bu hüküm gereği çocuk ile ana arasındaki soybağı doğumla birlikte (kanun gereği) kurulur ve bu soybağı aynı zamanda hukuki soybağını oluşturur . Bu hükme göre, çocuk doğduğunda (veya ana rahmine düştüğünde), ana ister evli olsun ister olmasın çocuk ve ana arasında kurulan soybağı tektir. Artık bu soybağı, “gayrisahih” soybağı değil, sadece “soybağı” olarak ifade edilmektedir (MK. m.282/f.1). Çocuk ile ana arasındaki soybağının doğum olayına bağlanması, Roma Hukukundaki “Anne her zaman bellidir.” kuralına dayanmaktadır . B. BABA AÇISINDAN SOYBAĞININ KURULMASI Bir çocuğu doğuran kadının onun anası sayılması; doğum olayının da dışarıdan gözlenebilen ve tespiti genelde kolayca mümkün bir olay olması nedeniyle, ana açısından soybağının kurulmasında bir zorluk yoktur. Ancak aynı şey baba açısından söylenemez. Çünkü ananın hangi erkek ile cinsel ilişkisi sonucu hamile kaldığı; yani genetik babanın kim olduğu genelde bir sırdır . Yani doğum olayının analık açısından sağladığı aleniyet, babalık açısından geçerli değildir. Bir erkek ile doğmasına sebep olduğu çocuk arasında doğal bir soybağı ilişkisi olduğu söylenebilir; ama bu, hukuki soybağının kurulması için yeterli değildir. Aralarında hukuki olarak soybağı ilişkisi kurulmadığı sürece, genetik baba ile çocuk hukuki açıdan birbirine yabancıdır . Bu nedenle hukuki olarak bir erkek ile bir çocuk arasında soybağı ilişkisinin kurulması, kanunda öngörülen hallerin birisinin gerçekleşmesiyle mümkün olur ve hukuki olarak soybağı kurulan kişi, her zaman genetik baba da olmayabilir. Çünkü baba açısından soybağının kurulması genelde kanuni karinelere istinaden mümkün olur. Baba açısından soybağının kurulması Medeni Kanunumuzun 282. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında düzenlenmiştir. 282. maddenin2. fıkrası şu şekildedir: “Çocuk ile baba arasındaki soybağı, ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulur.” Bu fıkra uyarınca baba ile çocuk arasında soybağını kuran üç yol vardır. Baba açısından soybağı ayrıca evlat edinme yoluyla da kurulur (TMK md. 282/f. 3). Evlilik iki halde baba ile çocuk arasındaki soybağı ilişkisine vücut verir. Bu hallerden ilki doğum yapan kadının, yani ananın evli olması durumudur. Bu durumda hukuken “kocanın babalığı karinesi ” işlev kazanmaktadır. Bu karineye göre evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün içinde doğan çocuğun babasının, koca olduğu kabul edilir (TMK md. 285/f. 1). Bu nedenle bir çocuk evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden üç yüz gün içinde doğarsa, babası mevcut evlilikteki veya sona eren evlilikteki koca sayılmaktadır. Bu hallerde  ise doğum olayı ile koca ve çocuk arasındaki soybağı kendiliğinden kurulmaktadır. Bu karine nedeni ile kanun tarafından baba sayılan ve çocuk ile arasında soybağı kurulan koca, çocuğun babası olmadığını iddia ederse başvuracağı hukuki yol, Türk Medeni Kanunun 286. ve 291. maddelerinde düzenlemiş bulunan soybağının reddi davasını açarak bu karineyi çürütmektir. Evliliğin baba ile çocuk arasında soybağının kurulmasına vücut verdiği ikinci hal ise, ana ve babanın sonradan evlenmesidir. Kanunda anası ve babasının sonradan evlenmesi halinde evlilik dışında doğan çocuğun, kendiliğinden evlilik içinde doğan çocuklara ilişkin hükümlere tabi olacağını düzenlenmiştir (TMK md. 292). Bu hükme göre ana ve babanın sonradan evlenmesi halinde başka hiçbir işleme gerek kalmadan çocuk ile babası arasındaki soybağı ilişkisi, geriye etkili olarak kurulur . Sonradan evlenme ile soybağı ilişkisinin kurulmasına bazı kişilerin itiraz edebileceği; itiraza hakkı olanların kocanın baba olmadığını ispat ile yükümlü olduğu; bu itiraza, tanımanın iptaline ilişkin hükümlerin uygulanacağı Türk Medeni Kanunun 294. maddesinde belirtilmiştir . Baba açısından soybağını kuran bir diğer yol da tanımadır. Tanıma, bir erkeğin, herhangi bir erkekle soybağı bulunmayan bir çocuğun babası olduğunu, kanunda öngörülen şekil şartlarına uyarak beyan etmesi üzerine, çocuk ile beyanda bulunan erkek arasında soybağı ilişkisinin kurulmasını sağlayan, tek taraflı bir hukuki işlemdir. Tanıma işlemi ile tanınan çocuğun babasının hukuken belirlenmesi sağlanır. Bu nedenle tanıma, kurucu yenilik doğuran bir hukuki işlemdir . Tanımanın hukukumuz açısından şekli ve koşulları Türk Medeni Kanunun 295. maddesinde düzenlenmiştir. Bu hükme göre baba, nüfus memuruna veya mahkemeye yazılı başvurarak, ya da resmi senette veya vasiyetnamede tanıma beyanında bulunarak, bir çocuğu tanıyabilir (TMK m. 295/f. 1). Tanıma beyanında bulunan kimse küçük veya kısıtlı ise, tanıma işlemini yapabilmesi için veli veya vasisinin de rızası gerekir (TMK md. 295/f. 2). Bir çocuğun tanınabilmesi için, başka bir erkek ile arasında soybağı ilişkisi olmaması gerekir. Bir erkekle arasında soybağı bulunan çocuk, bu bağ geçersiz kılınmadıkça tanınamaz (TMK md. 295/f. 3). Tanıma işlemine karşı bazı kişilerin iptal davası açma hakkı vardır. Bu davayı açacak kişiler ve davaya ilişkin düzenlemeler Türk Medeni Kanunun 297. ila 300. maddeleri arasında düzenlenmiştir . Kanunda öngörülen koşullara uyularak tanınan bir çocukla, tanıyan arasında soybağı ilişkisi geriye dönük olarak kurulur . Baba ile çocuk arasında soybağının (yapay soybağı) kurulmasını sağlayan bir yol da evlat edinmedir. Evlat edinme Medeni Kanun’un 305 ve 320. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Evlat edinme sonucunda evlat edinen erkek ile evlat edinilen kişi arasında soybağı, mahkeme kararı ile birlikte kurulur  (TMK md. 315). Evlat edinme kararı ile birlikte babaya ait olan haklar ve yükümlülükler evlat edinene geçmektedir (TMK md. 314/f. 1). 4. GENEL OLARAK BABALIK DAVASI A. Babalık Davasının Amacı ve Hukuki Niteliği Bir erkek, evlilik dışı çocuğu ile arasındaki hukuki soybağının kurulmasını, çocuğun anası ile evlenerek veya çocuğu tanıyarak sağlayabilir. Ancak bu iki hukuki yol da erkeğin arzusuna, isteğine bağlıdır. Bir erkek, evlilik dışı çocuğu ile arasında kendi rızasıyla soybağı ilişkisi kurmuyorsa, hukuk ana ve çocuğa babalık davası açma hakkı tanıyarak baba ile çocuk arasındaki soybağı ilişkisini tesis ettirme imkanı vermiştir. İşte babalık davasının amacı, evlilik dışı çocuğun babasını belirlemek ve çocuk ile babası arasındaki soybağı ilişkisini, mahkeme hükmü ile kurmaktır. Babanın buna yanaşmaması halinde, belirli şartların oluşması halinde, kendi alehine olmak üzere bu yola başvurulabilmesi mümkündür . Medeni Kanun’da düzenlenmiş bulunan babalık davası sonucunda eğer davalının baba olduğu ispatlanırsa, mahkemece davalının evlilik dışı çocuğun babası olduğuna hükmedilecek (babalık hükmü) bu hükmün kesinleşmesi ile, çocuk ile baba arasında hükümden önce hukuki olarak var olmayan bir soybağı ilişkisi kurulacaktır. Babalık hükmü neticesinde daha önceden hukuk alanında var olmayan bir durum yaratıldığı için, babalık davası hukuki niteliği itibari ile, kurucu yenilik doğuran bir davadır. Babalık davasında, davalının babalığına hükmedilmesi geriye etkili sonuç doğurur. Geriye etkili sonuç doğuran babalık hükmü ile çocuk ile babası arasındaki soybağı ilişkisi, çocuğun ana rahmine düştüğü andan itibaren kurulacak ve çocuk, babası ile arasında soybağı ilişkisi kurulmasına bağlı olan tüm kanuni hakları, ana rahmine düştüğü andan itibaren elde edecektir. B. Babalık Davasının Şartları Babalık davasının şartları olarak aşağıda belirteceğimiz hususlar, davada yerine getirilmediği takdirde hükmün Yargıtayca bozulmasına neden olan davanın görülebilme şartı olan hususlardır. İlk şartımız, durumun doğasından kaynaklanan bir şarttır. Babalık davasının açılabilmesi için, çocuğu doğuran ananın belli olması gerekir. Anası belli olmayan bir çocuk hakkında babalık davası açılamaz . İkinci şart ise çocuk ile başka bir erkek arasında soybağı ilişkisi bulunmamasıdır. Baba olduğu iddia edilen erkekten başka bir erkekle arasında soybağı ilişkisi bulunan çocuk, bu bağ geçersiz kılınmadıkça babalık davasında baba olduğu iddia edilen kişiye, babalık hükmü ile bağlanamaz. Bu hususta aynı zamanda Yargıtay kararı da bulunmaktadır . Çocuğun başka bir erkekle soybağı ilişkisi bulunması ananın hamile kaldığı sırada başka bir erkekle evli olması ve soybağının reddi yoluna gidilmemesi nedeniyle, doğan çocuk ile koca arasında soybağı ilişkisinin bulunmasından kaynaklanabileceği gibi; tanıma yolu ile çocuk ile bir erkek arasında soybağı ilişkisi kurulmuş olmasından veya evlat edinilmiş olmasından da kaynaklanabilir. Hakkında babalık davası açılan çocuk ile başka bir erkek arasında soybağı ilişkisi bulunması durumunda ise, davalı bu hususu bir itiraz olarak her zaman mahkemede ileri sürerek; babalık davasının reddini sağlayabilir. Hâkim de bu hususu re’sen nazara almak durumundadır. Bu husus gözetilmeyerek babalık davasının sonuçlandırılması; Yargıtay tarafından da bozma nedeni olarak kabul edilmektedir. Üçüncü olarak belirteceğimiz şart, babalık davasında kanun tarafından getirilen birtakım ihbar yükümlülüklerinin yerine getirilmesidir. Babalık davasının taraflarını düzenleyen 301. maddenin üçüncü fıkrasında, babalık davasının Cumhuriyet Savcısına ve Hazineye ihbar edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. Ayrıca aynı fıkrada davanın, dava ana tarafından açılmış ise kayyıma, kayyım tarafından açılmış ise anaya da ihbar edilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Babalık davalarında kanun tarafından öngörülen bu ihbar zorunluluklarına uyulmaması da Yargıtayca bozma nedeni sayılmaktadır . C. Babalık Davasının Tarafları a) Davacılar Babalık davasını açabilecek kişiler, Medeni Kanun’un 301. maddesinde; “Çocuk ile babası arasındaki soybağının mahkemece belirlenmesini ana ve çocuk isteyebilirler” şeklinde ifade edilmek suretiyle düzenlenmiştir(TMK m. 301/f. 1). Bu hüküm uyarınca babalık davasını açabilecek kişiler, ana ve çocuktur. Ana ve çocuk, dava açma hakkına, birbirlerinden bağımsız olarak sahiptirler . Bu nedenle birinin kaybettiği dava, diğeri için kesin hüküm teşkil etmez; birinin davadan feragati diğerini etkilemez . Ana ve çocuk ayrı ayrı babalık davası  açabilecekleri gibi, davayı birlikte de açabilirler . Babalık davası açma hakkı kişiye sıkı surette bağlı bir hak olduğu için, babalık davası açma hakkından önceden vazgeçmek de mümkün değildir . Babalık davasını açabilecek olanlar, yukarıda belirtildiği gibi sadece ana ve çocuktur Evlilik dışı ilişkiden doğan çocuğun babası olduğunu iddia eden erkeğin ise babalı davası açma hakkı yoktur. Çünkü kanunda baba olduğunu iddia eden kişiye dava hakkı tanımadığı gibi babalık davası açmak yerine tanıma işlemine başvurarak istediği sonuca çok daha kolay ve hızlı bir şekilde ulaşabilecek olan baba olduğun iddia eden erkeğin, babalık davası açmakta hukuki bir menfaati de yoktur . Aşağıda babalık davasının davacılarını ve davada ileri sürebilecekleri talepleri detaylı olarak incelemeye çalışacağız. aa) Ana Ana, çocuktan bağımsız olarak sahip olduğu babalık davası açma hakkını, çocuk adına değil bizzat kendi adına kullanır . Babalık davası açma hakkı, kişiye sık surette bağlı bir hak olduğu için, ananın babalık davasını açmak için tam fiil ehliyetine sahip olması gerekmez, ayırt etme gücüne sahip olması yeterlidir. Ayır etme gücüne sahip olan ana, sınırlı ehliyetsiz olsa dahi, babalık davasını kanun temsilcisinin iznine tabi olmadan bizzat açabilir . Ana ayırt etme gücünden yoksu ise davayı onun adına kanuni temsilcisi açar . Babalık davasında ana, çocuğunun babasının davalı erkek olduğunun hükmen belirlenmesini ve davalı ile çocuk arasındaki soybağı ilişkisinin kurulmasını talep edecektir. Bu talebine ek olarak ana ayrıca, kanun tarafından 304. maddede öngörülen mali hakları da talep edebilecektir. Ananın doğum nedeniyle yaptığı ve yapacağı giderlerin bir kısmı, bu mali taleplerin konusunu teşkil etmektedir. Madde 304 kapsamında kanun, ananın doğum nedeniyle uğradığı maddi kayıpların tazminini hedeflemiştir. Ana 304. madde kapsamındaki taleplerini babalık davasında ileri sürebileceği gibi ayrı bir dava açarak da ileri sürebilir. Ananın doğum nedeniyle manevi tazminat talep edebilme hakkına ise Medeni Kanun’da babalık davasına ilişkin hükümlerde yer verilmemiştir. Ancak ana koşulları oluştuğu takdirde, genel hükümlere dayanarak(TMK 24 ve BK 49); babalık davasında manevi tazminat talebini de ileri sürebilir . Ananın doğum nedeniyle manevi tazminat talep edebilme hakkına ise Medeni Kanun’da babalık davasına ilişkin hükümlerde yer verilmemiştir. Ancak ana koşulları oluştuğu takdirde,  genel hükümlere dayanarak(TMK 24 ve BK 49); babalık davasında manevi tazminat talebini de ileri sürebilir . Ana, babalık davası ile birlikte çocuk adına nafaka talebinde de bulunabilir . Babalık davasında ana lehine nafakaya hükmedilemez . Ananın ölmesi halinde yukarıda sayılan taleplerin, ananın mirasçıları ile olan ilişkisine bakacak olursak; Babalık davasının temelini oluşturan, çocuk ile baba olduğu iddia edilen erkek arasındaki soybağı ilişkisinin kurulmasını talep hakkı, anaya sıkı surette bağlı bir hak olduğu için, ananın ölümüyle sona erer. Babalık davası açma hakkının, ananın mirasçılarına geçmesi mümkün değildir . Doğum nedeniyle ananın sahip olduğu maddi tazminat isteme hakkı ise ananın mirasçılarına geçer . Ancak ananın doğum nedeni ile gerek Medeni Kanun’un 304.maddesi, gerekse koşulları oluştuğu takdirde genel hükümler uyarınca maddi tazminat talep edebilmesi için, baba olduğu iddia edilen erkeğin baba olduğunun, babalık davasında ispatlanmış olması gerekmektedir. Ananın mirasçılarının ise, bu hususun ispatlanacağı bir babalık davası açmaya hakları yoktur. Bu nedenle açılan bir babalık davasında ana, maddi tazminata ilişkin taleplerini ileri sürmemişse ve dava sonucunda davalının baba olduğuna hükmedilmişse; ananın mirasçıları, ananın maddi tazminata ilişkin haklarını dava edebileceklerdir. Ya da bir babalık davasında, ana lehine maddi tazminata hükmedilir ve anaya bu hakkı ödenmeden ana ölürse, mahkeme hükmü ile kesinleşen tazminat alacağının, ananın mirasçılarına geçmesi söz konusu olur. Aksi takdirde mirasçıları, ananın maddi tazminata ilişkin haklarını talep edemez. Manevi tazminat talep etme hakkı, kişiye sıkı surette bağlı bir hak olması nedeni ile kural olarak mirasçılara geçmez. Ancak Medeni Kanun’da, miras bırakan tarafından sağlığında ileri sürülmüş olma şartı ile, miras bırakanın manevi tazminat talebinin, mirasçılara geçeceği hükme bağlanmıştır(TMK m. 25/f. 4). Bu nedenle ana ölmeden önce Medeni Kanun’un 24. ve Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca manevi tazminat talebinde bulunmuş ise, Medeni Kanun’un 25. maddesinde(TMK m. 25/f. 4) yer alan düzenleme uyarınca, ananın manevi tazminata ilişkin hakkının, mirasçılarına geçeceğinin kabul edilmesi gerekir . Manevi tazminat talebinin miras bırakan tarafından ileri sürülmüş sayılması için, miras bırakanın bu hakkını mutlaka dava konusu yapmış olması aranmayacaktır . Bu nedenle örneğin manevi tazminat  talep etme hakkı olan ananın, bunu talep edeceğini bir arkadaşına söylemiş olması da, ananın manevi tazminat talep etme hakkının mirasçılarına geçmesini sonuçlayacaktır. Ana tarafından açılan babalık davasının, çocuğa daha önce bir kayyım atanmışsa bu kayyıma ihbar edilmesi gereklidir(TMK m. 301). Eğer çocuğun bir kayyımı yoksa, çocuğun davada temsil edilebilmesi için çocuğa mutlaka bir kayyım atanması gerekir . Yapılan ihbar üzerine kayyımın babalık davasına katılması halinde; aynı dosya üzerinden yürütülen ana ve çocuk tarafından açılmış iki ayrı babalık davası olduğu Yargıtay’ca kabul edilmektedir . ab) Çocuk Babalık davasının davacısı olabilecek ikinci kişi, evlilik dışı ilişkiden doğmuş olan çocuktur. Çocuğun babalık davasının davacısı olabileceği, “Çocuk ile baba arasındaki soybağının mahkemece belirlenmesini ana ve çocuk isteyebilirler” denilmek sureti ile kanunda açıkça ifade edilmiştir(TMK m. 301/ f. 1). Ancak çocuğun babalık davasını açma hakkını ergin olmadan bizzat kullanıp kullanamayacağı konusunda, doktrinde fikir birliği yoktur. Bir görüşe göre çocuğun babalık davasını bizzat açabilmesi için ayırt etme gücüne sahip olması yetmez; çocuğun aynı zamanda ergin olması da gereklidir . Ergin olmayan çocuğun babalık davası açma ehliyeti bulunmadığından, ergin olmayan çocuk adına babalık davası, çocuğa atanacak kayyım tarafından açılacaktır . Babalık davası açma hakkının kişiye sıkı surette bağlı bir hak olmasından hareket eden diğer bir görüş ise ayırt etme gücüne sahip çocuğun ergin olmasa dahi, babalık davasını kanuni temsilcisinin iznine tabi olmadan bizzat açabileceğini ve davayı bizzat yürütebileceğini ifade etmektedirler . Bu görüş uyarınca babalık davasının çocuk adına kanuni temsilcisi tarafından açılması; ancak çocuğun ayırt etme gücüne sahip olmaması halinde mümkündür. Çocuğun kanuni temsilcisinin ana olması durumunda ise, babalık davası açısından çocuk ile ana arasında menfaat çatışması ihtimali bulunması nedeni ile ananın çocuk adına babalık davası açamayacağı; babalık davasını çocuk adına açılabilmesi için Medeni Kanun’un 426. maddesinin 2. bendi uyarınca, çocuğa bir kayyım tayin edilmesi gerektiği ifade edilmektedir . Bence Medeni Kanun’un konuya ilişkin düzenlemelerinden çıkan sonuç(TMK m. 301/f. 3; m. 303/f. 2; m. 426/b.2); ergin olmayan çocuk adına babalık davasının kayyım tarafından açılacağının benimsendiğidir. Çünkü Medeni Kanun’da çocuğa babalık davası açma hakkı verilmiş(TMK m. 301/ f. 1); ancak ana tarafından açılan davanın kayyıma, kayyım tarafından açılan davanın ise anaya ihbar edileceği belirtilmiştir(TMK m.301/ f. 3). Görüldüğü gibi burada ana tarafından açılan davanın çocuğa ya da çocuk tarafından açılan davanın anaya ihbarından bahsedilmemektedir. Bu durum ise ergin olmayan çocuk adına babalık davasının, mutlaka kayyım tarafından açılacağına işaret etmektedir. Medeni Kanun’un babalık davasındaki hak düşürücü süreleri düzenleyen 303. maddesi de görüşümüzü destekler niteliktedir. Çünkü 303. maddenin ikinci fıkrasında çocuğun babalık davası açma hakkına ilişkin hak düşürücü süre, kendisine kayyım atanmış olup olmamasına göre düzenlenmiştir. Buna göre eğer doğumdan sonra çocuğa kayyım atanmışsa çocuğun babalık davası açma hakkına ilişkin hak düşürücü süre, atama kararının kayyıma tebliği ile başlamaktadır(TMK m. 303/f. 2). Eğer ergin olmayan çocuğun da bizzat dava açmaya hakkı olduğu kanunca kabul edilseydi, ergin olmayan çocuğun dava hakkına ilişkin hak düşürücü süre, kayyımın atanması ile bağlantılı düzenlenmez; çocuğa ilişkin hak düşürücü süre, atama kararının kayyıma tebliğinden itibaren başlatılmazdı. Çocuğa hiç kayyım atanmaması durumunda ise kanun, çocuğun babalık davası açma hakkını ergin olmasından itibaren bir yıl içinde kullanması gerektiğini öngörmüştür(TMK m. 303/ f. 2). Görüldüğü gibi bu hükümle, kendisine kayyım atanmaması nedeni ile ergin olmadan önce babalık davası açma hakkını kullanamayan çocuğun, ergin olduktan sonra babalık davasını bizzat açabileceği ve bu hakkını bir yıl içerisinde kullanması gerektiği ifade edilmiştir. Yargıtay uygulamaları da bu anlayış doğrultusundadır . Fikrimce ergin olmayan çocuğa babalık davası açma konusunda bizzat yetki vermeyen, çocuğun bu hakkına atanacak kayyım tarafından kullanacağını öngören kanun maddeleri ile, çocuğun babalık davası konusunda her türlü baskı ve etkiden uzak kalması ve kendisinden daha bilgili, daha tecrübeli bir kayyım yardımı ile haklarının en iyi şekilde korunmasının sağlanması amaçlanmaktadır. Ergin olmayan çocuk ise babalık davası konusunda, gerek anasının gerekse pek çok dış faktörün etkisine açık olacağı için, kanunun da çocuğu koruma yönündeki düşüncesi de gözetilerek; ergin olmayan çocuk adına babalık davasının kayyım tarafından açılacağı ve ergin olmayan çocuğun ana tarafından açılan babalık davalarında da mutlaka bir kayyım tarafından temsil edilmesi gerektiği kabul edilmelidir . Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’da bir kararında; “…Ancak velayet hakkı mahkemece anaya verilmiş olsa dahi ananın her zaman çocuk yararına hareket edebileceği söylenemez. Bu nedenle kanun koyucu, çocuğun yararını gözeterek babalık davasında kayyımın bulunmasını ilke olarak kabul etmiş, böylece şu veya bu düşünceyle ana-babanın çocuk aleyhine birleşmelerini, ona zarar verecek her türlü hareketi önlemek istemiştir…”  demek sureti ile, çocuğa kayyım atanmasını temel felsefesinin; çocuğun aleyhine olabilecek her türlü etkiden uzak tutularak, menfaatinin en üst düzeyde sağlanması olduğunu, ifade etmiştir. Bu yönler düşünüldüğünde, ergin olmayan çocuğun babalık davasını bizzat açması ve özellikle de davayı bizzat yürütmesinin; çocuk lehine değil aleyhine bir durum oluşturacağı görülecektir. Ancak bizce, kanunda her ne kadar ergin olmayan çocuk adına babalık davasının kayyım tarafından açılmasını kabul eder şekilde düzenlemeler bulunmaktaysa da, uygulamada ayırt etme gücüne sahip bir çocuk tarafından açılacak babalık davası, kayyım tarafından açılmadığı gerekçesi ile reddedilmemeli; ancak babalık davası açılan mahkemece çocuğa derhal bir kayyım atanması için gerekli işlemler yapılmalı; babalık davası çocuk adına kayyım tarafından yürütülmelidir. Ayırt etme gücüne sahip olmayan çocuk adına da babalık davası, kayyım tarafından açılacaktır. Kanun koyucu görüldüğü gibi yukarıda sayılan hallerde çocuğun velisi olması itibari ile kanuni temsilcisi de olan anaya, çocuk ile arasında menfaat çatışması olabileceği ihtimaline karşılık, çocuk adına babalık davası açma yetkisini vermemiştir(TMK m. 426/b. 2). Ananın çocuk adına babalık davası açabilmesi mümkün olmadığı gibi, çocuğun kayyımı olarak atanması da mümkün değildir. Ayrıca çıkar çatışması ihtimali nedeniyle ana ve çocuğun aynı avukat tarafından temsil edilmesi de mümkün değildir . Kayyım, vesayet makamı tarafından atanacaktır. Hukukumuzda ise, kayyım atamay yetkili vesayet makamı, sulh hukuk mahkemeleridir(TMK m. 397/f. 2). Babalı davası doğumdan önce veya sonra açılabileceği için, cenine doğumdan önce de bi kayyım atanması gerekebilir. Bu halde cenine kayyım atanması için ana, sulh mahkemesine başvuracaktır. Doğumdan sonra ise çocuk için kayyım atanması an tarafından talep edilebileceği gibi vesayet makamı da, evlilik dışı ilişki sonuç doğduğu öğrenilen bir çocuk hakkında, re’sen ve zorunlu olarak kayyım görevlendirir . Evlilik dışı ilişki sonucu doğan çocuğa atanan kayyımın görevi; çocuk ile genetik babası arasında soybağı kurulması için, babalık davasını açmaktır. Bu bağlamda kayyım, babalık davasını açabilmek amacıyla, genetik babanın kim olduğun araştıracaktır. Kayyım bu amaçla anadan, genetik babanın kim olduğunu kendisin söylemesini isteyebilir. Evli olmayan ananın, bu konuda bilgi vermek zorunda olduğu kabul edilmektedir . Babalık davasında evlilik dışı çocuğa kayyım atanmasının amacı, çocuğun menfaatinin korunmasıdır. Bu kapsamda düşünüldüğünde, kayyımın genetik babanın kim olduğunu öğrendiği her durumda, babalık davası açmak zorunda olmadığı kabul edilmelidir . Eğer babalık davası neticesinde genetik babasına bağlanması, çocuk için faydadan çok zarar doğuracak; çocuğun maddi ve manevi olarak sağlıklı gelişimi açısından ciddi bir tehlike oluşturacaksa, kayyım babalık davasını açmamalı; vesayet makamına babanın kim olduğunu ve babalık davasını açmamasının gerekçelerini bildirmelidir. Bu halde vesayet makamı, davanın açılması yönünde talimat verirse kayyım davayı açmak zorundadır . Kayyımın, açmış olduğu babalık davasının çocuk aleyhine sonuçlar doğuracağına kanaat getirmesi halinde, davadan feragat etmesi mümkündür. Ancak bu halde kayyımın davadan feragat edebilmesi için, vesayet makamından izin alması şarttır . Türk hukukunda vesayet makamınca atanan kayyımlar, Medeni Kanun 462. maddesinin 8. bendi uyarınca dava açmak için vesayet makamından izin almak zorundadırlar. Ancak evlilik dışı çocuğa atanan kayyımın, babalık davası açmasına ilişkin yetkisi, atama kararında açıkça belirtilmişse, kayyımın babalık davası açmak için Medeni Kanun’un 462. maddesinin 8. bendi uyarınca, vesayet makamından izin almasına gerek olmadığı ifade edilmektedir . Ergin olan ve ayırt etme yeteneğine sahip olan çocuk ise babalık davasını bizzat açabilecek ve yürütebilecektir . Kayyım veya ergin olduktan sonra çocuk tarafından açılan babalık davasında, davalının çocuğun babası olduğunun hükmen belirlenmesi ve davalı ile çocuk arasında soybağı kurulması talep edilecektir. Ayrıca çocuk adına açılan babalık davasında, babalık davası ile birlikte çocuk lehine nafakaya hükmedilmesi de talep edilebilir. Çünkü çocuğun babalık davasını kazanması halinde, babalığına hükmedilen kişi, ergin olana kadar çocuğun bakım ve eğitim giderlerine, katılmakla yükümlü olacaktır(TMK m. 327/f. 1, m. 328/f. 1). Çocuk adına açılan babalık davasında, anaya doğum nedeniyle herhangi bir parasal ödeme yapılması talep edilemez. Doğum nedeniyle anaya tanınan mali haklar, ancak ana tarafından talep edilebilir . Çocuğun ölü doğması halinde hak ehliyetini hiç kazanamamış ve hukuk sahnesine bir kişi olarak çıkmamış sayılacağından(TMK m.28), babalık davası açma konusunda da hak sahibi olamaz ve mirasçılarının olmasından da bahsedilemez. Çocuğun sağ olarak doğduktan sonra dava açmadan veya dava sırasında ölmesi halinde ise, çocuğun mirasçılarının babalık davası açıp açamayacağı veya açılmış bulunan davaya devam edip edemeyecekleri soruları cevaplanmalıdır. Bu konuda doktrinde, gerek maddi gerekse manevi menfaatleri göz önünde bulundurularak; babalık davası açma ve davayı takip etme hakkının, çocuğun mirasçılarına geçeceği kabul edilmektedir . Ancak mirasçıların çocuk lehine nafaka talep edebilmeleri için, nafaka davasının çocuğun sağlığında açılmış olması gerektiği; aksi takdirde mirasçıların nafaka davası açamayacakları kabul edilmektedir . b) Davalılar Babalık davasında davalı olabilecek kişiler, Türk Medeni Kanunun 301. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. Bu hüküm uyarınca babalık davasının esas davalısı baba olduğu iddia edilen erkektir. Baba olduğu iddia edilen erkeğin ölmesi halinde ise babalık davası, ölen erkeğin mirasçılarına karşı açılacaktır. ba) Baba Olduğu İddia Edilen Erkek Babalık davasında davalı olacak esas kişi, doğal olarak baba olduğu iddia edilen erkektir. Baba olduğu iddia edilen erkek tam ehliyetsiz, yani ayırt etme gücünden yoksun ise dava, davalı erkeğin kanuni temsilcisi tarafından yürütülecektir . Erkeğin sınırlı ehliyetsiz olması durumunda ise bir görüşe göre erkek davayı kanuni temsilcisinin katılımına gerek olmadan, bizzat yürütebilecektir. Diğer görüş ise, babalık davası sonucunda davalı açısından birtakım maddi sonuçlar da doğabileceğinden, ayırt etme gücüne sahip sınırlı ehliyetsizin davalı olduğu babalık davasında, kanuni temsilcinin de yer alması gerektiğini savunmaktadır . bb) Baba Olduğu İddia Edilen Erkeğin Mirasçıları Baba olduğu iddia edilen erkeğin ölmesi halinde babalık davası, ölen kişinin mirasçılarına karşı açılacaktır. Kanunumuz ölen kişinin mirasçıları arasında bir ayırım yapmadığı için, babalık davası, mirasta hak sahibi olan tüm mirasçılara karşı açılmalıdır. Bu nedenle tek mirasçı varsa dava bu kişiye karşı, birden çok mirasçı var ise dava, bütün mirasçılara karşı açılacaktır. Mirasçılar arasında, babalık davasının davalısı olmaları bakımından, zorunlu dava arkadaşlığı vardır. Ölen kişinin mirasçısı bulunmaması halinde kanuni mirasçı Devlet olduğundan, bu halde babalık davasının hazineye karşı açılması gerektiği ifade edilmektedir. Mirasçılara karşı açılan babalık davalarında çocuk lehine iştirak nafakası değil, koşulları varsa yardım nafakası talep edilebilir. D. BABALIK DAVASINDA GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev Yargılama Usullerine Dair Kanun’un(4787 S.K.) dördüncü maddesi uyarınca, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun İkinci Kitabında düzenlenen konular(ikinci kitabın üçüncü kısmı hariç), aile mahkemelerinin görev alanına girmektedir. Soybağının kurulması, soybağını kuran yollardan biri olan ve temel konumuzu teşkil eden babalık davası ve soybağının kurulmasının sonuçları, Medeni Kanun’un ikinci kitabının ikinci kısmında düzenlenmiştir. Bu nedenle babalık davası, aile mahkemelerinin görev alanına girmektedir(4787 S. K. ). Müstakil aile mahkemelerinin kurulmadığı yerlerde ise aile mahkemesinin görev alanına giren dava ve işlere bakma görevi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca görevlendirilen Asliye Hukuk Mahkemesine verilmiştir( 4787 S.K. m. 2/f. 2). Bu nedenle aile mahkemesi olmayan yerlerde babalık davalarına, 4787 Sayılı Kanun’un 2. maddesi uyarınca görevlendirilen Asliye Hukuk Mahkemesince bakılacaktır. 4787 Sayılı Kanun’a göre, aile mahkemelerinin kurulup faaliyete geçtiği yerlerde, aile mahkemesinin yargı çevresine ve görevine giren, daha önce sonuçlanmamış dava ve işler, görevli aile mahkemesine devredilecektir( 4787 S.K. geçici m.1). Görev kuralları kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle, mahkemenin görevsiz olduğu taraflarca ileri sürülmese bile, bu husus hâkim tarafından davanın her aşamasında re'sen nazara alınmalı ve dosya görevsizlik kararı ile görevli mahkemeye gönderilmelidir(HUMK m. 7). Soybağına ilişkin davalar, taraflardan birinin dava veya doğum tarihindeki yerleşim yeri mahkemesinde açılacağından(TMK m. 283); babalık davalarında da yetkili mahkeme, taraflardan birinin dava veya doğum tarihindeki yerleşim yeri mahkemesidir. Babalık davasının davacı tarafında ana veya çocuk, davalı tarafında ise baba olduğu iddia edilen erkek veya bu erkeğin mirasçıları bulunabilir. Dava ise tarafların dava veya doğum tarihindeki yerleşim yeri mahkemelerinden birinde açılabileceğinden, her babalık davasında birden fazla mahkemenin yetkili olması söz konusu olacaktır. Bu halde yetkili mahkemeyi seçme hakkı, davayı açan davacıya aittir . Örneğin ana tarafından açılacak bir babalık davasında ana, kendisinin çocuğu doğurduğu sıradaki veya dava tarihindeki yerleşim yerlerinden birini seçip, babalık davasını burada açabileceği gibi, davalı erkeğin çocuğun doğumundaki veya dava tarihindeki yerleşim yerlerinden birini seçerek; babalık davasını bu seçtiği mahkemede de açabilir. Ana ve çocuğun dava hakları da birbirinden bağımsız ve babalık davalarında birden fazla yer mahkemesi yetkili olduğu için ana ve çocuk tarafından, yetkili iki farklı mahkemede, iki ayrı babalık davası açılması ihtimal dâhilindedir. Bu halde davalar bağlantılı olduğu için iki davanın, davalara bakan mahkemelerin birinde, birleştirilerek görülmesi gerekir(HUMK m. 43/f. 2). Bu hem usul ekonomi ilkesine uygun olacak hem de bu şekilde, farklı kararların verilmesi ihtimali de ortadan kalkacaktır. Taraflardan hiçbirinin Türkiye’de yerleşim yeri bulunmaması halinde, Milletlerarası Özel Hukuk Usulü Kanunu’nun (MÖHUK) 28. maddesi uygulanacaktır . Bu maddede, Türklerin kişi hallerine ilişkin davalarda, tarafların Türkiye’de yerleşim yerleri yoksa ve dava da yabancı ülkede açılmadığı ya da açılamadığı takdirde, ilgilinin Türkiye’de sakin olduğu yer mahkemesinin; ilgili Türkiye’de sakin değilse, Türkiye’deki son yerleşim yeri mahkemesinin; böyle bir yer de yoksa Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinin yetkili olacağını hükme bağlamıştır. Yetkiye ilişkin kanunda yer alan düzenlemeler, kural olarak kamu düzenine ilişkin değildir. Davanın kamu düzenine ilişkin olması ile o davaya ilişkin yetki kurallarının kamu düzenine ilişkin olması ise farklı hususlardır. Nitekim soybağına ilişkin kanuni düzenlemelerin geneli, aile hukukunun konusunu teşkil etmeleri itibari ile kamu düzenini ilgilendirdikleri halde; soybağına ilişkin davalar için öngörülen yetki kuralları usul hukuku esaslarına bağlıdır ve kamu düzenine ilişkin değildir. Yetkinin kamu düzeni ile ilgili olmadığı davalarda ise yetki itirazının davalı tarafından ilk itiraz olarak ileri sürülmediği hallerde, davanın açıldığı mahkeme de yetkili hale gelir( HUMK m. 23/c. 1). Bu nedenle davacının babalık davasını yetkisiz bir mahkemede açması halinde, davalı yetki itirazında bulunmazsa, artık bu mahkeme de babalık davası açısından yetkili hale gelecektir. E. BABALIK DAVASINDA YARGILAMA USULÜ Hukuk mahkemelerinde yapılan yargılamalarda, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu kuralları uygulanır. Soybağına ilişkin davalarda da, esasen usul aynıdır ve yargılama, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer alan yargılama kuralları çerçevesinde yürütülür. Ancak soybağı davaları kamu düzeni ile yakından ilgili olduğundan, hukuk yargılamasına egemen olan dava malzemesinin taraflarca hazırlanması, hâkimin tarafların yemin ve ikrarları ile bağlı olması gibi bir takım usul kuralları, soybağına ilişkin davaların kamusal niteliği ile bağdaşmaz. Bu nedenle kanun koyucu soybağına ilişkin olan davalarda uygulanacak bir takım özel usul kuralları öngörmüş ve bu kurallar dışında yargılamanın, genel kanun olan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu kurallarına göre yürütüleceğini hükme bağlamıştır(TMK m. 284). Medeni Kanun’da düzenlenen bu özel yargılama kurallarının amacı, soybağına ilişkin konularda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak biçimde, hukuk tarafından tespit edilmesidir. Bu amaçla soybağına ilişkin davalarda hâkimin maddi olguları re’sen araştıracağı ve kanıtları serbestçe takdir edeceği hükme bağlanmıştır(TMK m. 284/b.1). Ayrıca günümüzde tıbbi inceleme ve araştırmaların, soybağına ilişkin davalarda maddi gerçeğin ortaya çıkması açısından oldukça önem taşımaları nedeni ile kanun koyucu, bireylerin bu inceleme ve araştırmalara rıza göstermemesinin önüne geçmek için de kanunda özel bir hükme yer vermiştir (TMK m. 284/b. 2). Bu hüküm uyarınca taraflar ve üçüncü kişiler, sağlıkları yönünden bir tehlike oluşturmayan ve davanın sonuçlanması için hâkim tarafından yapılması zorunlu görülen araştırma ve incelemelere rıza göstermekle yükümlüdürler. Rıza gösterme yükümlülüğünün ihlal edildiği durumlarda ise hâkim, durum ve koşulları da dikkate alarak; araştırma ve inceleme sonucunda ortaya çıkması beklenen durumun, buna rıza göstermeyen kişinin aleyhine sonuçlanmış olduğunu kabul edebilecektir. Medeni Kanun’un 284. maddesi, babalık davalarında da uygulama alanı bulacaktır. Bu nedenle babalık davalarında hâkim, tarafların iddia ve savunmalarıyla bağlı olmayacak; gerek duyduğu her konuda, re’sen her türlü araştırmayı yapabilecek; iddiaları ispata yarayan her türlü delili, sınırlama olmadan toplayabilecektir. Ayrıca 284. madde, hâkime ulaşılan delilleri serbestçe değerlendirme yetkisi de verdiğinden, hukuk yargılamasında kabul edilen senetle ispat zorunluluğu, kesin delil-takdiri delil ayrımı veya hâkimin kesin delillerle bağlı olması gibi kurallar, babalık davalarında uygulanmayacaktır. Hâkim, olguların gerçekleştiğine veya gerçekleşmediğine vicdanen kanaat getirerek; kararını verecektir. DNA testi, kan testi gibi tıbbi araştırmalar ve incelemeler, soybağına ilişkin bütün davalarda olduğu gibi, babalık davalarında da çok önem taşır. Bu nedenle babalık davalarında da, hâkim tarafından yapılmasına karar verilen bu tip incelemeler açısından gerekli işlemlere, ilgililerce rıza gösterilmemesi halinde hâkim, olayın özelliklerine göre bu incelemelerin yapıldığını ve rıza göstermeyen kişi aleyhine sonuçlandığını kabul ederek, karar verebilecektir(TMK m. 284/b. 2). Bu başlık altında incelediğimiz özel yargılama kurallarının ilgili olduğu hususlar haricinde babalık davasının yargılaması, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer alan genel kurallara göre sürdürülür. Örneğin babalık davası bir dilekçeyle açılır(HUMK m.178–180). Aile mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanır ve bu nedenle esasa cevap süresi 10 gündür(HUMK m.195). F. BABALIK DAVASININ AÇILABİLECEĞİ SÜRELER Medeni Kanunumuz babalık davası açabilme hakkını, babalık davasının yenilik doğurucu bir dava olması nedeni ile hak düşürücü bir takım sürelere bağlamıştır. Bu süreler içinde dava hakkının kullanılmaması halinde, dava açma hakkı ortadan kalkacaktır. TMK.’nın 303. maddesinin 1. fıkrasında, çocuk, anne ve diğer ilgiler tarafından açılabilecek olan babalık davasının, çocuğun dünyaya gelmesinden önce açılabileceği gibi çocuğun dünyaya gelmesinden sonra da açılabilmesinin mümkün olduğu belirtilmiştir. Ancak, annenin dava açabilmesi, çocuğun dünyaya gelmesinden itibaren 1 yıl içerisinde açılmaması  durumunda, bu hakkın ortadan kalkacağı ifade edilmiştir37. 2. fıkrada, çocuk adına babalık davası, çocuğun doğumundan önce veya sonra erginlik yaşına kadar kendisine kayyım atanacak olup olmamasına göre farklı sürelerde açılabileceği düzenlenmişti. Ancak bu hüküm, Anayasa Mahkemesi’nin 27.10.2011 tarihli, 2010/71 E., 2011/143. K. sayılı kararı ile yürürlükten kaldırılmıştır. Çocuğa “hiç kayyım atanmamışsa, çocuğun ergin olduğu tarihte işlemeye başlar” ibaresi, Anayasa’ya aykırı olduğu tespit edilerek iptal edilmiştir. Akabinde 2. fıkranın 1. cümlesindeki “Çocuğa doğumdan sonra kayyım atanmışsa, çocuk hakkında bir yıllık süre, atamanın kayyıma tebliği tarihinde” ibareside, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usuller Hakkında Kanunun 43. maddesinin 4. fıkrası uyarınca iptal edilmştir Dolayısıyla yeni düzenlemeyle birlikte, artık çocuğa kayyım atanı atanmadığına bakılmaksızın babalık davasının açılması hususunda sür bakımından herhangi bir kısıtlama bulunmayacaktır. 3. fıkrada, çocuğun babası olduğu iddia edilen erkek dışında bir erkekl soybağı ilişkisinin olması durumunda, 1. fıkrada belirtmiş olduğumu anneye tanınan 1 yıllık dava açma süresi, bu ilişkinin ortadan kalkmasıyla birlikte işlemeye başlayacaktır. Bu durumda, çocuğun soybağı ile bağl olduğu erkek ile arasındaki soybağı ilişkisi soybağının reddi davası vey tanımanın ipali davası son verilmediği müddetçe, babalık davasını açılabilmesi için tanınan 1 yıllık hak düşürücü süre başlamayacaktır . TMK.’nın 303. maddesinin son fıkrası olan 4. fıkrada, anney tanınmış olan 1 yıllık dava açma süresinin geciktirilmesinde hakl olarak herhangi bir neden bulunması halinde, söz konusu nedeni ortadan kalktığı tarihten itibaren 1 ay içinde davanın açılmas gerektiği hükme bağlanmıştır. Mesela çocuk, babasının ki olduğunu bilmemesi durumunda haklı bir sebepten söz edilebilir. G. BABALIK DAVASINDA İSPAT 1- BABALIK KARİNESİNE DAYANAN İSPAT Kanunda aksine bir hüküm bulunmaması halinde, taraflardan her birinin hakkını dayandırdığı olguları ispatlaması gerektiğini düzenleyen Medeni Kanun’un 6.maddesi, babalık davalarında da uygulanacak bir hükümdür. Bu nedenle babalık davasını açarak, babalık davasına konu olan çocuğun davalıdan olduğunu iddia eden ve babalık hükmü almak isteyen davacı, bu iddiasını öncelikle ispat etmekle yükümlüdür. Günümüzde, yapılan tıbbi ve genetik birtakım incelemeler neticesinde, davalının baba olup olmadığı tespit edilebilir hale gelmiştir. Ancak bu tarz incelemelerin olmadığı veya bu denli gelişmediği zamanlarda bir erkeğin babalığını ispat etmek, davacı açısından oldukça zordu. Bu nedenle kanun koyucu “babalık karinesi” adı altında, baba olduğu iddia edilen kişinin, ana ile belli bir dönemde cinsel ilişkiye girdiğinin ispatlanması temeline dayanan bir karine öngörmüştü(EMK, m. 301/c.1). Medeni Kanun’da da bu karine aynen muhafaza edilmiştir(TMK m. 302/f. 1). Aslında günümüzde artık bu karineye gerek kalmadığı, davacının birtakım inceleme ve testlerin yapılmasını istemek suretiyle, davasını ispat etme yoluna başvurmasının mümkün olduğu düşünülebilir. Ancak ilk olarak belirtmeliyiz ki, kişilerin vücut bütünlüğü anayasal boyutta dahi koruma altına alınmıştır( AY m. 17). Bu hakka yönelik her türlü müdahale ki, buna tıbbi ve genetik incelemeler de dâhildir; buna izin veren açık bir kanuni düzenleme olmadığı veya kişinin bu müdahaleye yönelik rızası bulunmadığı sürece, hukuka aykırıdır(AY m. 17/f. 2). Bu nedenle bir kişinin vücut bütünlüğünü ihlal edecek inceleme ve araştırmalara, babalığın başkaca delillerle ispat edilemediği hallerde, son çare olarak başvurulmalıdır268. Bu bağlamda davacıların öncelikle babalık karinesi kapsamında iddialarını ispat etmeye çalışmaları, insan haklarının korunması anlamında daha yerinde olacaktır . Zaten babalık davasında baba olduğunu iddia edilen erkeğin, baba olma ihtimalinin bulunduğunu gösteren ciddi ve inandırıcı delillerin, davacı tarafından öncelikle ortaya konması gerekmektedir. Yoksa sadece şüphe üzerine veya ortada hiç bir delil olmadan bir kimsenin mahkemeye başvurup, bir erkeğin bir çocuğun babası olduğu iddiasını ileri sürmesi ve bu hususu tıbbi ve genetik incelemeler ile kanıtlamak istemesi, hukuk tarafından kabul görmez . Karinelerin ispat yükü açısından hukuki fonksiyonları dikkate alındığında da, karinelere günümüzde ihtiyaç kalmadığı düşüncesinin, isabetli olmadığı görülecektir. Örneğin babalık davasının davacısı, babalık karinesinin(TMK m. 302/f. 1, 2) şartlarının gerçekleştiğini ispat etmesi durumunda kendine düşen ispat yükünü gerçekleştirmiş olacak ve ispat yükü yer değiştirecek; bu sefer davalı, bu karinenin aksini ispat etmeye çalışacaktır(TMK m. 302/f. 3). Davalının bu karinenin aksini ispat edememesi halinde ise hâkimin gerek re’ sen gerek davacının talebi ile genetik inceleme yoluna başvurmasına gerek kalmadan; dava, davalının aleyhine sonuçlanacaktır. Ayrıca önemle olarak belirtmeliyiz ki bazı hallerde babalık davalarında test ve incelemelerin yapılması olanaklı olmayabilir. Örneğin baba olduğu iddia edilen şahsın bir uçak kazasında ölmesi ve genetik testlerde kullanılabilecek hiçbir genetik materyale ulaşılamaması mümkündür. Bu nedenlerden dolayı, kanunda yer alan babalık karinesine ilişkin düzenleme, genetik inceleme yaptırma imkânı olmayan veya bu yola başvurulmasını talep etmeyen taraflar açısından, bugün de işlevsel bir niteliğe sahiptir. Biz babalık davasının ispatına ilişkin olarak önce kanunda öngörülen ve davacı tarafından ispat edilmesi gereken babalık karinesini(TMK m. 302/f. 1, f. 2), daha sonra bu karinenin davalı tarafından hangi hususların ispatlanmasıyla çürütülebileceğini inceleyeceğiz(TMK m. 302/f. 3). Babalık davalarında ispat açısından çok önemli bir yere sahip olan tıbbi ve genetik incelemelere ise ayrı bir başlık altında yer vereceğiz. Medeni Kanun’un 302. maddesinin ilk fıkrasında, babalık davasında davalı olan erkeğin, çocuğun doğmasından önceki üç yüzüncü gün ile yüz sekseninci gün arasında, çocuğun anası ile cinsel ilişkide bulunmuş olmasının, babalığa karine sayılacağı ifade edilmiştir. Kanun, cinsel ilişkinin doğumdan önceki üç yüz gün ile yüz sekseninci gün arasında yer alan, yüz yirmi bir günlük süre içinde gerçekleşmiş olmasını aramaktadır . Üç yüz gün(ortalama on ay) gebeliğin süreceği en uzun dönem, yüz seksen gün ise (ortalama altı ay) gebeliğin sürebileceği en kısa dönem olarak kabul edildiği için, kanunda bu sürelere yer verilmiştir . Öngörülen üç yüz gün ile yüz seksen gün arasındaki yüz yirmi bir günlük süre doktrinde “kritik devre”, “ gebelik devresi ”, “kritik dönem”(ihtibal devresi, gebe kalma süresi)  gibi adlarla adlandırılan dönemdir. Kritik dönem doğumdan geriye doğru hesaplanır. Hesaplama yapılırken ananın doğum yaptığı gün hesaba katılmaz; ancak doğumdan önceki yüz sekseninci gün hesaba katılır. Bu hesaplama tarzı nedeni ile kritik dönem yüz yirmi gün değil yüz yirmi bir gün çıkmaktadır . Babalık karinesinin oluşması için davacının, ana ile davalının cinsel ilişkiye girmiş olduğunu ispat etmesi gerekir. Cinsel ilişkiye girildiği, her türlü delil ile ispat edilebilir . Ancak hayatın olağan akışı gereği cinsel ilişkiye girildiğinin doğrudan ispat edilmesi çok güç olduğu için bu yolda kullanılacak olan deliller, genelde hâkimde cinsel ilişkiye girildiği kanaatinin oluşmasını sağlayacak, dolaylı deliller olacaktır. Cinsel ilişkiyi ima eden mektuplar , tanık anlatımları , cinsi münasebet olduğunu düşündürecek derecede sık ziyaretler, davalının, ananın doğum masraflarını ödemesi gibi  deliller, ispat için kullanılabilecek delillere örnek gösterilebilir . Ancak öne sürülen delillerin, cinsel ilişkiye girildiği yönünde hâkimde ciddi kanaat oluşturması gerekir. Cinsel ilişkiye girilme ihtimali bulunduğunun ispatlanması, karinenin oluşması için yeterli değildir . Karinenin oluşabilmesi için ana ile davalı arasında bir defa cinsel ilişki gerçekleşmiş olduğunun ispatı yeterlidir . Cinsel ilişki sırasında doğum kontrol yöntemlerinin kullanılması veya cinsel ilişkinin yarıda kesilmesi, babalık karinesinin oluşmasına engel teşkil etmez . Babalık karinesinin doğması için davacının, davalı ile ana arasında cinsel ilişki gerçekleştiğini ispat etmesi tek başına yeterli değildir. Davacı aynı zamanda cinsel ilişkinin kritik dönem olarak adlandırılan yüz yirmi bir günlük süre içerisinde gerçekleştiğini de ispat etmelidir . Sadece cinsel ilişki sonucu değil, yapay döllenme sonucunda oluşan gebeliklerde de, yapay döllenmenin kritik dönemde yapıldığının ispatlanması halinde, babalık karinesinin doğacağı ifade edilmektedir . Hamileliğin dokuz aydan uzun veya altı aydan kısa sürebileceği, günümüzde tıbben ispatlanmış bir gerçektir. Bu nedenle kanun koyucu babalık davasının davacısı açısından, Eski Medeni Kanun döneminde mevcut olmayan bir olanağı, Yeni Medeni Kanun’un 302.maddesinin 2. fıkrasında düzenlemiştir. Bu hüküm uyarınca davacının, kritik dönem olarak kabul edilen yüz yirmi bir günlük dönemin dışında olsa bile, hamileliğin üç yüz günden fazla veya yüz seksen günden az sürdüğünü vebu sürelere ilişkin fiili gebe kalma döneminde, ana ile davalının cinsel ilişkiye girdiğini ispat etmesi halinde de babalık karinesi doğacaktır . Babalık karinesinin doğmasını sağlayacak hususları ispat edemeyen davacıların ise DNA testi gibi tıbbi ve bilimsel testlere başvurma imkânı vardır. Davacı, yukarıdaki şekilde babalık karinesine dayanmış ve bu karinenin doğması için gerekli hususları ispat etmişse, babalık davasında ispat yükü yer değiştirecek; babalık karinesini çürütme yükümlülüğü davalıya geçecektir . Babalık karinesinin, davalı tarafından hangi olgulara dayanılarak çürütülebileceği Medeni Kanun’un 301. maddesinin 3. fıkrasında belirtilmiştir. Bu fıkra hükmüne göre davalı, çocuğun babası olma ihtimalinin bulunmadığını, ya da bir başka kişinin baba olma ihtimalinin kendisinden fazla olduğunu ispatlarsa, artık babalık karinesi çürüyecek ve hâkim tarafından bu karineye itibar edilemeyecektir. Babalık karinesi ile karşı karşıya kalan davalının elindeki ilk imkân, çocuğun babası olmasının imkânsız olduğunu ispatlamaktır. Bu imkân doktrinde, “babalığın imkânsız olduğu def’i ” olarak da adlandırılmaktadır . Davalı erkeğin, ana ile cinsel ilişkiye girmiş bulunduğu, karine bağlamında kabul edildiği için davalı baba olma ihtimalinin imkânsız olduğunu, cinsel ilişki ile davaya konu olan çocuğun doğması arasında illiyet bağı bulunmadığını ispatlamak suretiyle ortaya koyabilir . Davalı, cinsel ilişki ile doğum arasında illiyet bağı bulunmadığını çeşitli delillerle ispat edebilir. Örneğin davalı erkek alacağı bir tıbbi rapor ile kısır olduğunu ve çocuk sahibi olma imkânının bulunmadığını veya ananın cinsel ilişki sırasında zaten hamile olduğunu veyahut da kendisinden olan çocuğun düşürülmüş olduğu gibi hususları ispat ederek karinenin çürümesini sağlayabilir . Ayrıca çocuğun babası olmadığını iddia eden davalı erkek, bilimsel inceleme yöntemlerine başvurulmasını hâkimden talep ederek, baba olmadığını bu yöntemlerle doğrudan ispat etme hakkına da sahiptir. Davalı, illiyet bağı yokluğunu kesin olarak ispatlamalıdır. Davalının, baba olma ihtimalinin şüpheli olduğunu ispatlaması, babalık karinesinin çürümesi için yeterli değildir . İlliyet bağı olmadığının kesin olarak ispatlanması halinde ise sadece babalık karinesi çürümüş olmaz; aynı zamanda babalık davası da reddedilir . Davalının cinsel ilişki ile doğum arasında illiyet bağı olmadığını ispatlayamadığı durumlarda ise, babalık karinesini çürütmek için, bir başka erkeğin baba olma ihtimalinin kendisinden fazla olduğunu ispat etmesi gerekmektedir. Bu bağlamda davalı tarafından Eski Medeni Kanun’da olduğu gibi birden fazla erkek ile cinsel ilişkiye girdiğinin ispatı(çokluk def’i) yeterli değildir. Davalı ayrıca, diğer kişi veya kişilerin baba olma ihtimalinin kendisinden fazla olduğunu da ispat etmelidir. Doğan çocuk ile davalı arasında fiziki benzerlik olmamasına rağmen, ana ile sevgili olan bir erkekle çocuğun fiziki olarak açık bir benzeyişin bulunması hali; kan grubu incelemesinde davalının baba olma ihtimalinin, bir üçüncü erkeğe oranla daha zayıf görülmesi gibi hallerin ispatı, karineyi çürütecek hallere örnek verilebilir . Belirtmek gerekir ki bir başka erkeğin baba olma ihtimalinin yüksek olduğunun ispatı, genellikle tıbbi deliller ile mümkün olacaktır . Eğer birden fazla kişinin baba olma olasılığı söz konusu ise, baba olma ihtimalinin değerlendirilmesi, davalı erkek ile diğer her erkek arasında tek tek mukayese yapılarak, ayrı ayrı incelenir Bir başka erkeğin kendisinden daha fazla baba olma ihtimali olduğu ispatlanmak suretiyle davalı tarafından babalık karinesi çürütülmüşse; davacı, çocuğun davalıdan olduğunu, doğrudan ispatlamak suretiyle davayı kazanabilecek ; aksi takdirde davayı kaybedecektir. Önceki dönemlerde, davacı açısından yerine getirilmesi çok zor olan bu ispat yükü, günümüzde yapılan tıbbi ve genetik incelemeler sayesinde yerine getirilebilir olmuştur. Bu nedenle davacı, tıbbi ve genetik incelemelere başvurarak, davalının baba olduğunu ispatlamak imkânına sahiptir. I. KAYNAKÇA 1. Feyzioğlu Necmettin F: Aile Hukuku, B.3, İstanbul 1996 2. Öztan Bilge: Aile Hukuku, Ankara 1983, B.2 3. Acabey, B. M.; Soybağı Kurulması, Genel Olarak Sonuçları, Özellikle Evlilik Dışında Doğan Çocukların Mirasçılığı, Güncel Hukuk Yayınları, İzmir, 2002 4. Duran, H.; “Babalık Davası”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniveritesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2007 5. Kırkbeşoğlu, N.: Soybağı Alanında Biyoetik ve Hukuki Sorunlar, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2006. 6. Kılıçoğlu, A. M.: Aile Hukuku. Ankara: Turhan Kitabevi, 1. Baskı, 2015 7. Akıntürk, T.: Türk Medeni Hukuku, C.2, Aile Hukuku, Yenilenmiş 10. Bası, Beta, İstanbul, 2006. 8. Akıntürk, T. & Karaman, D. Türk Medeni Hukuku, Yeni Medeni Kanuna Uyarlanmış Aile Hukuku. İstanbul: Beta Yayınevi, C. 2, 16. Baskı, 2012. 9. DURAL, Mustafa / ÖĞÜZ, Tufan / GÜMÜŞ, Mustafa Alper: Türk Özel Hukuku, C.3, Aile Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2005. 10. OĞUZMAN, M. Kemal / DURAL, Mustafa: Aile Hukuku, 3.Bası, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2001 11. BULUT, Harun; Aile Hukukunda Velayet ve Nafaka Davaları, Beta, İstanbul, 2007 12. HATEMİ, Hüseyin / SEROZAN, Rona,: Aile Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1993 13. GÜMÜŞ, Mustafa Alper: Türk Medeni Hukukunda Kayyımlık, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2006 14. TEKİNAY, Selahattin Sulhi : Türk Aile Hukuku, 7.Bası, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1990

Kategori:


Etiketler:

Adres

Halkalı Merkez Mahallesi, Fatih Caddesi Halkalı 24 Plaza, Kat:5 - D:55


Telefon

0538 330 36 60


E-posta

destek@yasavulhukuk.com